Başında e olan 5 harfli 214 kelime var. E harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde e harfi olan kelimeler listesine ya da sonu e harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında e bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ENGEL
-
-
[isim]
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap
- "Bürokratik engelleri ortadan kaldıracak bir formül aradık ve bulduk." (Haldun Taner)
- "Yabancı gitmek isteyince ikisi birden engel oldular." (Nezihe Araz)
-
Hemzemin geçitlerde kara yolu güvenliğini sağlamak için kullanılan açılır kapanır düzenek, bariyer
-
Herhangi bir yolu kapamak için konulan nesne, bariyer
-
Kara yollarının kenarlarına yapılan korkuluk, bariyer
-
Engelli koşularda, her yarışçının üzerinden atlaması gereken tahta düzenek, bariyer
-
[isim]
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap
- EVDEŞ
-
-
[isim]
Aynı evde oturanlardan her biri
- "Evdeşi ile bakıştılar, o zaman ikisi de ağlamaya başladı." (Emine Işınsu)
-
[isim]
Aynı evde oturanlardan her biri
- ETRAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yanlar, taraflar
- "Her vakit oturdukları büyücek masanın etrafına yerleştiler." (Peyami Safa)
- "Vaktiyle etrafı boş bulduğu için mistik sıfatını takınmak istemişti." (Asaf Halet Çelebi)
- "Ön arabanın karşısına geçerler, bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığa vurarak etrafını alırlar." (Refik Halit Karay)
-
Çevre, dolay
- "Meçhul kadın korka korka etrafına bakındı." (Aka Gündüz)
-
Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu kimseler, yakınlar, muhit
- "Ama derdini etrafına anlatamıyordu işte." (Samiha Ayverdi)
-
[isim]
Yanlar, taraflar
- EŞMEK
-
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- "Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın. / Üşüyorsan eşiver mangalı, eş, eş de ısın." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Araştırmak, incelemek
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- EMZİK
-
-
[isim]
Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme
- "Parkta daldılar dedikoduya / Dün kaldıkları yerden devam ettiler / Yavrular da birbirlerine / Emziklerini ikram ettiler." (Arif Nihat Asya)
-
Beslemek için süt çocuklarına meme yerine emdirilen ağzı kauçuklu süt şişesi, biberon
- "Hem ağzımdan yaralandığımı, üç gün kapalı dudaklarımın arasından emzikle süt içtiğimi nasıl unutuyormuşum?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
İbrik, çaydanlık, testi vb. kapların, suyu azar azar akıtmaya yarayan içi delik uzantısı, ibik
- "Çaydanlığın emziği tıkanmış."
-
Sigara ağızlığı
-
[isim]
Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme
- EŞLEM
-
-
[isim]
Kopya
-
[isim]
Kopya
- EVSAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Nitelikler, vasıflar
-
[isim]
Nitelikler, vasıflar
- ENGİN
-
-
[sıfat]
Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş, çok geniş, vâsi
- "Bu deniz de sabahın sisi içinde engin, sınırsız bir deniz gibi görünür." (Haldun Taner)
-
[isim]
Açık deniz
- "Enginden dönen deniz kuşları sessiz kanatlarıyla başımın üstünde dolaşıyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş, çok geniş, vâsi
- ERKLİ
-
-
[sıfat]
Erki olan, nüfuzlu, muktedir, kadir
-
[sıfat]
Erki olan, nüfuzlu, muktedir, kadir
- ECDAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Geçmişteki büyükler, atalar
- "Ecdadının dilini neye beğenmiyorsun?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Geçmişteki büyükler, atalar
- EĞLEK
-
-
[isim]
Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik
-
Yolcuların geceyi geçirdikleri yer, han, konak
-
[isim]
Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik
- ELVAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Renkler
-
[sıfat]
Türlü renklerde olan
- "Çok aradım bulamadım dengimi / Elvan çiçeklerden aldım rengimi." (Halk türküsü)
-
[isim]
Renkler
- ERKEN
-
-
[zarf]
Vaktinden önce, alışılan zamandan önce, er, geç karşıtı
- "Sakın geç kalma, erken gel." (Ahmet Rasim)
-
Sabahın ilk saatleri
-
[zarf]
Vaktinden önce, alışılan zamandan önce, er, geç karşıtı
- ELMAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yerin derinliklerinde bulunan, billurlaşmış arı karbon
- "Elmas gibi kalbi var. Elmas gibi bir çocuk."
-
Mücevher olarak kullanılan, saydam, değerli taş
- "Eline geçen elması eve taşıyor, içi kasalı aynalı dolaba kutu kutu istif ediyormuş." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Bu taşlarla yapılmış
- "Elmas küpe."
-
Elmastıraş
-
[isim]
Yerin derinliklerinde bulunan, billurlaşmış arı karbon
- EKİCİ
-
-
[isim]
Herhangi bir tarım ürününü üreten, tarımla uğraşan çiftçi
- "Ekicinin ürünü değer fiyatına satın alınacaktır." (Necati Cumalı)
-
Birini uydurma bir sebeple bırakıp giden, atlatan kimse
-
[isim]
Herhangi bir tarım ürününü üreten, tarımla uğraşan çiftçi
- EVREN
-
-
[isim]
Gök varlıklarının bütünü, kâinat, cihan, âlem, kozmos
- "Eski yorumcular daha ileri gitmiş, evrenin yaratılmasında ve doğanın kurallarında bile matematik bir öz bulmuşlardır." (Haldun Taner)
-
Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen bütün varlıklar
- "Yemeyi, içmeyi, konuşmayı, düşmanlarımı, dostlarımı, orta malı hislerimi ve evreni unuttum." (Refik Halit Karay)
-
Kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam
- "Kendi evrenine dalmış olan Halim, ürkerek sıçradı, bir adım geriye attı." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Gök varlıklarının bütünü, kâinat, cihan, âlem, kozmos
- EOSEN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Üçüncü Çağın, memelilerin oluştuğu dönemi
-
[isim]
Üçüncü Çağın, memelilerin oluştuğu dönemi
- EVSEL
-
-
[sıfat]
Evle ilgili
- "Evsel atıklar."
-
[sıfat]
Evle ilgili
- EKOSE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
Çeşitli renk ve büyüklükteki karelerden oluşan (desen veya kumaş)
- "Kendi tüyleri ile hiç asorti olmayan ekose bir yelek giymiş." (Haldun Taner)
-
Çeşitli renk ve büyüklükteki karelerden oluşan (desen veya kumaş)
- EKMEK
-
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
-
Toprağı ekip biçmek için kullanmak
- "Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Serpmek
- "Yemeğe biber ekmek."
-
Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri hazırlamak
- "Fesat tohumları ekenler..."
-
Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak
- "Lale ile Günnur kendilerini ektiğim için müthiş içerlemişler." (Haldun Taner)
-
Parayı boşuna harcamak, ziyan etmek
-
Yarışta geçmek
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek