İçinde v olan 4 harfli 133 kelime var. İçerisinde V harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında v harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu v harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OVMA
-
-
[isim]
Ovmak işi
-
[isim]
Ovmak işi
- VEFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sevgiyi sürdürme, sevgi bağlılığı
- "Biz, mağlup olduğumuz için sizden cesur görünüyoruz ve vefamız daha sağlamlaşıyor." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Sevgiyi sürdürme, sevgi bağlılığı
- İVGİ
-
-
[isim]
Ağaç oymaya yarar kesici araç
-
[isim]
Ağaç oymaya yarar kesici araç
- SÖVE
-
-
[isim]
Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve
- "Kendilerini ağaçlara, kapı sövelerine çarpmazlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Avlu kapısının iki yanına konan uzun taşlar
- "Başını kapının taş sövesine koyup bir mektep çocuğu gibi bağıra bağıra ağlamak istiyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve
- ETÜV
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yiyecekleri, nesneleri yüksek ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte kullanılan kapalı araç
- "Bize etüvden çıkmış esvaplarının içinde kaşınan bir sürü adam gösterdiği vakit..." (Falih Rıfkı Atay)
-
Türlü eşyaları kurutmakta veya temizlemekte kullanılan araç
-
Mikropların üretilmesinde uygun sıcaklığı sağlayan kapalı araç
-
[isim]
Yiyecekleri, nesneleri yüksek ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte kullanılan kapalı araç
- VASL
- ...
- ÇİVİ
-
-
[isim]
İki şeyi birbirine tutturmak için çakılan, ucu sivri, başlı, metal veya ağaçtan yapılmış ufak çubuk, mıh
- "Ayağının çivi kestiğini ancak o zaman fark etti." (Haldun Taner)
- "Misafirlerimize trende çivi kestirmekte mana yok." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bakanlıktan biri bir çivi sürer diye korkuyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bu ülkenin, bu dünyanın çivisi çıkmış, ben mi çakacağım?" (Ahmet Ümit)
-
Kalkan balığının üzerindeki düğmeye benzer kemiksi oluşum
- "Suyu çivi gibi tutan toprak testiyi çarpıp kırmıştı bir seferinde." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
İki şeyi birbirine tutturmak için çakılan, ucu sivri, başlı, metal veya ağaçtan yapılmış ufak çubuk, mıh
- ENVA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Türler, çeşitler
-
[isim]
Türler, çeşitler
- VADİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İki dağ arasındaki çukurca arazi veya geçit, koyak
- "Vadinin hemen kıyı başında idi ve çevresinde beş karaltı vardı." (Tarık Buğra)
- "Musahabe bu vadiye dökülünce tekrar karışmak ihtiyacını duydum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Alan, yol, tarz
- "... münakaşa kızışınca lakırtıyı hemen meslek bakımından çok zararlı bir vadiye yani şahsiyata sürüklediklerini hatırlarız." (Burhan Felek)
-
[isim]
İki dağ arasındaki çukurca arazi veya geçit, koyak
- DİVA
- ...
- EVİÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde bir çeşit birleşik makam, evç
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde bir çeşit birleşik makam, evç
- VAKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Olay, hadise
- "O kadar boşboğaz çocuk arasında da vakayı bir sır olarak saklamak güçtü." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Olay, hadise
- REVÜ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş, zengin görünümlü sahne gösterisi
- "Güzel bir kadın, filmlerdeki asker revü kızları gibi bir selam verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş, zengin görünümlü sahne gösterisi
- ULVİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Yüce
- "Doktor Hikmet, o vakit tabiatın bu ulvi manzarası karşısında sarsılarak biraz hakikate gelir gibi oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Gökle ilgili olan, semavi
-
[sıfat]
Yüce
- ZEVK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
- "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Sokaktaki adam kişiliğine bürünmekten çok zevk alırdı." (Haldun Taner)
- "Terfi ümidinde olmadıklarından resmî işlere ehemmiyet vermezler, zevklerine bakarlardı." (Refik Halit Karay)
-
Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni
-
Tat, lezzet
- "Batı edebiyatında şarap içmekten, onun zevkinden hiç bahsedilmez." (Burhan Felek)
-
Eğlence
- "Su gibi para harcıyor, zevkine zevk, rahatına rahat katıyor." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
- KAVİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Dayanıklı, güçlü, zorlu
- "Türkler dünyanın en cesur, en asil, en kavi bir milleti idi." (Ömer Seyfettin)
-
[zarf]
Sıkıca
- "Kavi tutun merdiveni."
-
[sıfat]
Dayanıklı, güçlü, zorlu
- VERİ
-
-
[isim]
Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge, muta, done
- "İstatistik veriler."
-
Bir sanat eserine veya bir edebî esere temel olan ana ilkeler
- "Bir romanın verileri."
-
Bilgi, data
-
Bir problemde bilinen, belirtilmiş anlatımlardan bilinmeyeni bulmaya yarayan şey
-
Olgu, kavram veya komutların, iletişim, yorum ve işlem için elverişli biçimli gösterimi
-
[isim]
Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge, muta, done
- YUVA
-
-
[isim]
Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak
- "O zamanlar ... mezarlıkların serviliklerine gizlenen eski bülbül yuvaları meşhurdu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Gerçi birçok flörtleri olmuş ama karar verip de içlerinden biriyle yuva kurmak cesaretini gösterememişti." (Haldun Taner)
- "Hiç canını sıkma dedi, ben şimdi onun yuvasını yaparım!" (Orhan Kemal)
-
Genellikle ailenin oturduğu ev
- "İnsanın kendi yuvasından daha sıcak ... ve samimi; hiçbir yer olmazdı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Hâlbuki genç bir kızla yuva yapmak, ölünceye kadar bahtiyar yaşamak için..." (Ömer Seyfettin)
-
İki buçukla dört yaş arası çocukların bakıldığı, okul öncesi eğitim kurumu
-
Kimsesizlere veya yoksullara yardım etmek ve onları barındırmak amacıyla açılan yer
-
Bir şeyin içinde yerleşmiş olduğu veya yerleştirildiği oyuk
- "Diş yuvası. Kilit yuvası."
-
Bazı kötü nitelikli kimselerin çok bulunduğu, toplandığı yer
- "Hırsız yuvası."
-
Bir şeyin öğretildiği yer
- "İrfan yuvası."
-
Bir şeyin çok bulunduğu yer
- "Bu oda böcek yuvası."
-
[isim]
Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak
- EVLİ
-
-
[sıfat]
Evlenmiş olan (kadın veya erkek)
- "İlk tanıştığı adamlara derhâl evli olup olmadıklarını sorar." (Refik Halit Karay)
-
Herhangi bir sayıda ev bulunan (yer)
- "Yirmi evli bir köy."
-
Evi olan
-
[sıfat]
Evlenmiş olan (kadın veya erkek)
- VAHA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı tarım veya yerleşme bölgesi
-
[isim]
Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı tarım veya yerleşme bölgesi