İçinde du olan 6 harfli 40 kelime var. İçerisinde DU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında du olan kelimeler listesine ya da Sonu du ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BEDDUA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, ilenme, ilenç, kargış
- "Şaban da elinde olmaksızın çocuktan söz ederken kendi karısına beddua ediyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, ilenme, ilenç, kargış
- DURMAK
-
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- "Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Dur! Bu işi ben yaparım. Durun hele, bakalım ne olacak!"
- "Gayri bana dur durak yok... Muhasebe müdürü ... çalışmamdan hoşnut değilmiş." (Tarık Dursun K)
-
İşlemez olmak, çalışmamak
- "Bileğimdeki saat durmuş." (Aka Gündüz)
-
Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek
- "Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." (Necati Cumalı)
-
Dinmek, kesilmek
- "Yağmur durdu."
-
Varlığını sürdürmek
- "Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor."
-
Var olmak
- "Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?"
-
Beklemek, dikilmek
- "Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yaşamak
- "Anneannen duruyor mu?"
-
Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak
- "Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?"
-
Kalmak
- "Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" (Mahmut Yesari)
-
Bir yerde olmak veya bulunmak
- "Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." (Tarık Buğra)
-
Belli bir durumda, bir görevde bulunmak
- "Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." (Haldun Taner)
-
Ara vermek
- "Sabahtan beri hiç durmadım."
-
Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- DUŞSUZ
- ...
- BERDUŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Başıboş, serseri kimse
- "Serseriler, berduşlar, kopuklar başlarını masalara dayayarak sabahlar burada." (Salâh Birsel)
-
[sıfat]
Pis, bozuk, bakımsız
- "Bir büyük mü büyük hangar, bir dağınık berduş yatak..." (Çetin Altan)
-
[isim]
Başıboş, serseri kimse
- MAHDUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Çevrilmiş, sınırlanmış
-
Sayısı belli olan, sayılı, az
- "Hükûmetler mahdut bir zaman içinde yaşar." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Dar, basit
- "Heyhat, dedi, siz de mahdut fikirli bir muharrirmişsiniz!" (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Çevrilmiş, sınırlanmış
- DUBLAJ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Seslendirme
-
Yabancı dildeki filmlerin başka bir dile çevrilmesi işi
- "Bazı kere bana hani film Türkçeleştirirler ya, dublaj mıdır nedir, öyle bir şey yapıyormuşum gibime geliyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Seslendirme
- DUMAĞI
-
-
[isim]
Nezle
-
[isim]
Nezle
- DUTLUK
-
-
[isim]
Dut ağaçlarının çok olduğu yer, dut bahçesi
-
[isim]
Dut ağaçlarının çok olduğu yer, dut bahçesi
- ODUNLU
- ...
- DUYSAL
-
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
- DUYMAK
-
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- "Yaptıklarını duydum."
-
İşitmek, ses almak
- "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
- "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
- "Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum."
-
[nsz]
Bir ruh durumu içine girmek
- "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sezmek, fark etmek, hissetmek
- "Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- DUYURU
-
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
- MAĞDUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Haksızlığa uğramış (kimse), kıygın
- "Efendiler, asırlardır şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz..." (Atatürk)
-
[sıfat]
Haksızlığa uğramış (kimse), kıygın
- ANADUT
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Ekin ve ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanı aktarmaya yarayan uzun saplı, üç dişli, ahşap araç
-
[isim]
Ekin ve ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanı aktarmaya yarayan uzun saplı, üç dişli, ahşap araç
- SARDUN
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Balıkçıların kullandığı bir tür halat
-
[isim]
Balıkçıların kullandığı bir tür halat
- DULLUK
-
-
[isim]
Dul olma durumu
-
[isim]
Dul olma durumu
- MORDUT
- ...
- UYDUCU
- ...
- DUBARA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi
-
Oyun, hile, aldatmaca, düzen
- "İnanma kızım, bu hastalıkta bir dubara var." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi
- URDUCA
- ...