İçinde y olan 3 harfli 68 kelime var. İçerisinde Y harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında y harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

İYİ

  1. [sıfat] İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
    • "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Ağrılarıma bu ilaç iyi geldi."
    • "İyi ki o günkü acı ile ölmemişiz." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Yuvarlak, şen yüzlü, zaman zaman ince ve alaylı ışıldayan bir tanesi iyi saatte olsunlar ile temasta olduğu zaman şaşılaşan kara gözlü, orta yaşlı bir kadın." (Halide Edip Adıvar)
  2. Bol, yararlı, kazançlı
    • "İyi yağmur yağdı."
    • "Saçma sapan şeylerle kafamı şişirmesen iyi edersin." (Refik Halit Karay)
    • "Palto üstüne iyi geldi."
    • "Bu elbise size iyi gidiyor."
  3. Çok
    • "İyi para kazandı."
  4. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
    • "İyi haber."
  5. Esen, sağlıklı
    • "İyi misiniz?"
  6. Yerinde, uygun
    • "İyi bir cevap."
  7. Doğru olan
    • "İyisi bu işe karışmamaktır."
  8. Yeterli, yetecek miktarda olan
    • "Bu yün, hırka için iyidir."
    • "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum." (Yahya Kemal Beyatlı)
  9. [isim] Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not
  10. [zarf] İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
    • "İyi konuştu."
    • "Bunun çocukları iyi çıktıkları için ölünceye kadar babalarına bakmışlar." (Memduh Şevket Esendal)

KÖY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi
    • "Vatanseverlik, doğduğu yeri, evini, köyünü, müstakil devlet sınırları içinde memleketini sevmektir." (Orhan Seyfi Orhon)
  2. Köy halkı

ÇAY

  1. [isim] Çaygillerden, nemli iklimlerde yetişen bir ağaççık (Thea chinensis)
  2. Bu ağaççığın özel işlemlerle kurutulan yaprağı
  3. Bu yaprağın demlenmesiyle elde edilen güzel kokulu ve sarımtırak kırmızı renkli içecek
    • "O esnada bana sadece bir büyük bardak çay getirdiler." (Reşat Nuri Güntekin)
  4. Çeşitli bitkilerin yaprak veya çiçeklerinin demlenmesiyle elde edilen bir tür içecek
  5. Konukların içecek ve börek, pasta vb. yiyeceklerle ağırlandığı toplantı
    • "Sana bir şey söyleyeyim mi, artık çay davetlerinden bıktım." (Peyami Safa)
  6. Müzikli toplantı
    • "Gittiği zengin arkadaşlarının çayından allak bullak gelir." (Haldun Taner)

ÇİY

  1. [isim] Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin serinliğiyle yerde veya bitkilerde toplanan küçük su damlaları, şebnem
    • "Çimenlerin üzerindeki çiylerde güneşten düşmüş parlak elmas damlalarını ayaklarıyla ezdi." (Ömer Seyfettin)

KAY

  1. [isim] Yağmur, yaz yağmuru

YOL

  1. [isim] Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
    • "Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu." (Nezihe Araz)
    • "Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim." (Mahmut Yesari)
  2. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
    • "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı." (Çetin Altan)
    • "Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız, diye yol gösterirler." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Yola öğle yemeğinden sonra çıktık." (Samim Kocagöz)
  3. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
    • "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor." (Zeyyat Selimoğlu)
    • "Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler." (Orhan Kemal)
    • "Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi." (Selim İleri)
  4. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
    • "Su yolu. Sel yolu."
    • "Seniha'nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. Yolculuk
    • "Yola çıkmak. Yoldan kalmak."
  6. Gidiş çabukluğu, hız
    • "Bu vapurun yolu az."
  7. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
    • "Celal Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür." (Haldun Taner)
  8. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik
    • "Duyguların eğitimi de en iyi sanat yoluyla olur."
  9. Kumaşta bulunan çizgi
  10. Kez, defa
  11. Gaye, uğur, maksat
    • "Bu yolda çok emek harcandı."
  12. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
    • "Bu işi yapmanın bir yolu vardır."

ÜYE

  1. [isim] Herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri, aza
    • "İkisi de şehrin satranç kulübü üyelerindendir." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Herhangi bir iş yerinde çalışabilmek, işçi sendikasına üye olmak veya olmamak şartına bağlanamaz." (Anayasa)
  2. Omurgalılarda, kol ve bacaklar

BAY

  1. [sıfat] Parası, malı çok olan, zengin (kimse)

YAY

  1. [isim] Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk
    • "... ama işe yaramadı, yay gibi kaşlar birbirlerine yaklaşır gibi oldular." (Tarık Buğra)
  2. Farklı amaçlarla çeşitli biçimlerde yapılan esnek parça
    • "Araba yayı. Kilidin yayı. Kanepenin yayı."
  3. Zemberek
  4. Hallacın pamuk veya yünü atmak için tokmak yardımıyla kullandığı araç
    • "Karınları hallaç yayından kopup fırlamış gibi beyaz." (Refik Halit Karay)
  5. Bir çember üzerindeki iki nokta ile bu nokta arasındaki çember parçası
  6. Bir eğriden alınan parça
  7. Keman, viyolonsel vb. çalgılarda sürterek titreşim yoluyla ses çıkarmaya yarayan parça

İYE

  1. [isim] Kendisinin olan bir şeyi, yasaya uygun olarak dilediği gibi kullanabilen kimse, sahip

NEY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir üflemeli çalgı
    • "Bu ücra ve metruk sarayda yalnız arada sırada bir Türk gencinin neyi işitiliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
    • "Astımı olmasa babası gibi ney üfürmeye bile heves edecektir" (Haldun Taner)

YEK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Bir, tek

YÜK

  1. [isim] Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
    • "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
    • "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
  2. Bir şeyin ağırlığı
    • "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
  3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
    • "Bir araba yükü odun."
  4. Eşya
    • "Bütün yükü bu bavul."
  5. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
    • "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
  6. Tedirginlik veren şey, engel
  7. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
  8. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
    • "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
  9. Doğacak bebek
  10. Yüklük
    • "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)

YUH

  1. [ünlem] Birine karşı beğenilmeyen veya öfke duyulan bir durumda haykırılan söz, yuha
    • "Bu yeni kişilik artık Beşiktaş tribününden hakeme yuh çekemez." (Haldun Taner)

YEN

  1. [isim] Giysi kolu
    • "Yalnız ellerini yıkadı, kuruladı, yenlerini indirdi." (Ömer Seyfettin)
  2. Yılanyastığıgiller, muzgiller vb. bitki familyalarında, çiçeklerin üzerinde bir örtü gibi duran ve çoğu renkli olan bir çiçek yaprağı

HUY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
    • "Can çıktıktan sonra da huy, adamı kolay kolay terk etmiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Alışkanlık

DUY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer

YAĞ

  1. [isim] Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
  2. Vazelin, mazot gibi yağları andıran ve sanayide kullanılan bir mineral madde
    • "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı." (Ercüment Ekrem Talu)
  3. Vücudun, atılması gereken amonyak, üre vb. maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
  4. Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
    • "Gül yağı."
  5. Abartılı övgü

HEY

  1. [ünlem] Seslenmek veya ilgi ve dikkat çekmek için söylenen bir söz
    • "Hey, çocuklar! Gelin bakalım. Hey arkadaş! Ayağıma basıyorsun."
    • "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar, Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir." (Atilla İlhan)
  2. Sitem, yakınma, azar, beğenme vb. çeşitli duyguları anlatan cümlelerde kullanılan bir söz
    • "Hey talih! Böyle mi olacaktı? Hey akılsız çocuk! Ateşi ne diye ellersin? Hey Allah'ım! Bu ne güzellik."

SAY

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çalışma, emek
  2. Hac ibadeti sırasında Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelme

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü