Başında du olan 5 harfli 29 kelime var. Du ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde du olan kelimeler listesine ya da sonu du ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında du bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DURAK
-
-
[isim]
Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer
- "İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Konuşmada, anlamın gerektirdiği biçimde kelimeler arasındaki ses kesintisi
-
Hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerde ölçü kalıpları içindeki durma yerleri
-
Bir ölçü uzunluğunda susma
-
Cümle sonundaki nokta
-
[isim]
Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer
- DUHUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Girme, giriş
-
[isim]
Girme, giriş
- DURUŞ
-
-
[isim]
Durma işi veya biçimi
- "Ayol, bu kaçıncı duruş?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Durma işi veya biçimi
- DUTÇU
- ...
- DUBLE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı
- "İçi öyle yanıyordu ki elinde olmadan buğulu bira dubleleri, bardak çatlatan nar şerbetleri kuruyor." (Atilla İlhan)
-
Giysilerin iç bölümüne geçirilip kumaşla birlikte dikilen astar veya giysilerin içine ayrı olarak giyilen giyecek
-
[sıfat]
Bir kadeh miktarında olan
-
[sıfat]
İkili, gidiş ve gelişi ayrılmış (yol)
-
[isim]
Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı
- DURAÇ
-
-
[isim]
Kaide
-
[isim]
Kaide
- DUACI
-
-
[isim]
Tanrı'ya yalvaran kimse
- "Hepimiz iyiyiz, sana duacıyız, diyordu mektupta." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Tanrı'ya yalvaran kimse
- DULDA
-
-
[isim]
Yağmur, güneş ve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper
- "Demirkır, güney tepelerinin duldalarına çektiği atları gece yarısına doğru yeniden ovaya indirdi." (Abbas Sayar )
- "Bulgar dağında yatarım / Yorganı dulda tutarım." (Halk türküsü)
-
Esirgeme, koruma, himaye
- "Yiğit duldasında yiğit saklanır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Yağmur, güneş ve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper
- DUYGU
-
-
[isim]
Duyularla algılama, his
- "Bitkilerde duygu var mı?"
- "Bu çeşit mülahazalar bizde ancak bir isyan duygusu uyandırabilirdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim
- "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir." (Burhan Felek)
-
Önsezi
- "Yolunuzu değiştirmeniz lazım geldiğini de sezecek kadar bir duygum vardır." (Aka Gündüz)
-
Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği
-
Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik
- "Bütün bu hatıraların yerini bir tek duygu, fena bir duygu, fenayım, fena oluyorum, çok fenayım duygusu kapladı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Duyularla algılama, his
- DUALI
-
-
[sıfat]
Dua okuyan, dua eden
-
[sıfat]
Dua okuyan, dua eden
- DUYUM
-
-
[isim]
Duyu
-
Doğruluğu kesin olarak bilinmeyen haber, istihbarat
- "Bu haberi duyumlarınıza dayanarak mı söylüyorsunuz?"
-
Kişinin duyular yoluyla elde ettiği izlenim, ihsas
-
[isim]
Duyu
- DUBAR
-
-
[isim]
Kefalgillerden, 30-40 cm uzunluğunda, eti lezzetli bir balık türü (Mugil cephalus)
-
[isim]
Kefalgillerden, 30-40 cm uzunluğunda, eti lezzetli bir balık türü (Mugil cephalus)
- DURAL
-
-
[sıfat]
Hep aynı durumda ve değişmeden kalan
-
[sıfat]
Hep aynı durumda ve değişmeden kalan
- DUVAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem
-
Bir toprak parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel
- "Karabaş, bostan duvarının gölgesinde öğle uykusuna serilir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sonuç alınamayan yer
-
Engel
- "İki arkadaşın arasında aşılmaz bir duvar vardı."
-
Voleybolda ağ üzerinde karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma
-
[isim]
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem
- DUDAK
-
-
[isim]
Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri
- "Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." (Halide Edip Adıvar)
- "Selma Hanım dudaklarını büktü, cevap vermeye lüzum bile görmedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bir zaman böyle birbirini karşılıklı öpücüklere boğduktan sonra, nefesleri kesilinceye kadar dudak dudağa kaldılar." (Necati Cumalı)
- "Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ağız
- "Eve dudağınızda bir şarkı ile dönüyorsunuz." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri
- DUŞAK
-
-
[isim]
Hayvanın iki ayağını iple bağlayarak yapılan köstek
-
[isim]
Hayvanın iki ayağını iple bağlayarak yapılan köstek
- DUYUŞ
-
-
[isim]
Duyma işi veya biçimi
-
Seziş
-
[isim]
Duyma işi veya biçimi
- DURMA
-
-
[isim]
Durmak işi
-
Eğleşme, eğlenme, tevakkuf
-
[isim]
Durmak işi
- DURUK
-
-
[sıfat]
Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, statik, dinamik karşıtı
-
Kuvvetlerin dengelenmesiyle ilgili olan
-
[isim]
Hareket etmeyen nesnelerin üzerindeki kuvvet dengeleri ile uğraşan bilim dalı, statik
-
[isim]
Dalgalı akımlı elektrik motor veya üreteçlerinde hareketsiz bölüm, stator
-
[sıfat]
Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, statik, dinamik karşıtı
- DULUK
-
-
[isim]
Yüz
-
Şakak
-
Yüzün şakakla çene arasındaki yanı
-
Şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım, favori
-
[isim]
Yüz