Başında h olan 3 harfli 39 kelime var. H harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde h harfi olan kelimeler listesine ya da sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında h bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

HUY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
    • "Can çıktıktan sonra da huy, adamı kolay kolay terk etmiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Alışkanlık

HAN

  1. [isim] Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
  2. Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan
    • "Kırım hanları. Altın Ordu hanları."

HİÇ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [zarf] Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz
    • "Dersleri hiç de iyi değil."
    • "-Küçük tıpkı dedesi. -Hiç değil."
    • "Bu mahluk hiç değilse hep aynı noktada dönüp dolaştığının farkında değil." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir söz
    • "Hiç ava gittiniz mi?"
    • "Hiç değilse şu avuç içi kadar havuza bir fıskiye koysalarmış ya..." (Tarık Buğra)
  3. Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilen bir söz
    • "Ne gördün? -Hiç."
    • "İnsan hiç olmazsa arada bir uğrar / Böyle ihmalci değildin önceleri," (Behçet Necatigil)
  4. [isim] Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse
    • "Bir hiç için darıldı. O benim gözümde hiçtir."

HAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. Çözme, çözülme
  2. Eritme
  3. Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma

HAD

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sınır, uç
    • "Çocuklara yemiş getirenin haddi hesabı yok." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Haddine mi düşmüş senin; saçımın teline bile ulaşamazsın." (Refik Halit Karay)
    • "Burada sigara içmek ve lakırtıya karışmak onların haddi değildi." (Mithat Cemal Kuntay)
    • "... bu hafta ikinci sarhoş gecesi. Haddini aşmadı mı biraz?" (Atilla İlhan)
  2. Derece
    • "İnsan buna bir hadde kadar göz yumabilir."
  3. İnsanın yetki ve değeri
    • "Haddim değil."
  4. Terim

HAS

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Özgü, öze, mahsus
    • "Anadolu'nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Katışıksız, en iyi cinsten, saf
    • "Has gümüş."
  3. Hükümdara özgü olan
    • "Has ahır. Has bahçe."
  4. İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
  5. [isim] Başmaklık

HOP

  1. [ünlem] Uyarmak amacıyla kullanılan bir söz
    • "Hop, gelen var!"
    • "Hop diye denize atlayıverdi."

HAT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çizgi
  2. Yazı
  3. Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek
    • "Demir yolu hattı. Otobüs hattı."
  4. Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi
    • "Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal
  6. Sınır
    • "Dalga dalga ilerleyen hücum hatlarımız birinci düşman siperlerine girdi." (Aka Gündüz)
  7. Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık
    • "Yüz hatları bütün bu rivayetleri doğruluyor." (Haldun Taner)
  8. Vücut biçimi
    • "Vücut hatlarını korumak lazım."

HEP

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [zarf] Hiçbiri dışta tutulmamak veya eksik olmamak üzere, bütün, tüm olarak
  2. Sürekli olarak, her zaman, daima
    • "Hep seni düşünüyorum."

HİS

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Duygu
    • "Birisi duygularına, hislerine kulak verir, öteki hile ve desise seslerine ..." (Burhan Felek)
    • "Ona mantık ve kıyaslarını yaparken, hissine ve taassubuna kapılmamasını tavsiye edecektim." (Ömer Seyfettin)
    • "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı bir garson hemen yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Duyu
  3. Sezgi, sezme

HUN

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Kan

HAÇ

Kelime Kökeni : Ermenice

  1. [isim] Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip
    • "Beraber eski kilise harabesine girdiler, kadın burada haç çıkardı." (Refik Halit Karay)

HER

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
    • "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
    • "Amenna, her işin başı sağlık ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Her ne hâl ise bir çare bulunur."
    • "Her nedense diğerleri kadar olsun kuvvetli bir tesir bırakmadı ." (Yahya Kemal Beyatlı)

HAM

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
    • "Ham elma."
  2. İşlenmemiş (madde)
    • "Ham petrol."
  3. İdmansız
    • "Ham vücutla ancak bu kadar koşabilirim."
  4. Gerçekleşme kolaylığı veya imkânı olmayan
    • "Ham hayal. Ham teklif."
  5. Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş
    • "Ne ham adam!"

HEY

  1. [ünlem] Seslenmek veya ilgi ve dikkat çekmek için söylenen bir söz
    • "Hey, çocuklar! Gelin bakalım. Hey arkadaş! Ayağıma basıyorsun."
    • "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar, Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir." (Atilla İlhan)
  2. Sitem, yakınma, azar, beğenme vb. çeşitli duyguları anlatan cümlelerde kullanılan bir söz
    • "Hey talih! Böyle mi olacaktı? Hey akılsız çocuk! Ateşi ne diye ellersin? Hey Allah'ım! Bu ne güzellik."

HAV

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy
    • "Koltuk kadifesinin havı dökülmüş, kimi yeri öylesine kirlenmiş ki muşambaya dönüşmüş." (Oktay Rifat)

HUŞ

  1. [isim] Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula)

HAZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
    • "Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
    • "O, ... kullanmaya alışık olduğu bu şartlı eşyasını gördükçe ve elledikçe bir haz duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Göze bu kadar samimi ve sıcak haz veren bir mahluk çok zamandır görmemiştim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" (Abdülhak Şinasi Hisar)
  2. Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
  3. Ezgi
  4. Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku
    • "Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak hazzının parıltısı gözlerinden eksik olmazdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)

HAP

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç
    • "Doktorlar hap, banyo ve perhiz tavsiye etmiş." (Burhan Felek)
    • "Gideceğimiz kasabada iki yazlık sinema varsa hapı yutmuşuzdur." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Bir içimlik afyon

HÜR

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Özgür
    • "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim." (Tevfik Fikret)
  2. [zarf] Özgür bir biçimde
    • "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım." (Mehmet Akif Ersoy)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü