Sonunda s olan 4 harfli 58 kelime var. S harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde s harfi olan kelimeler listesine ya da başında s harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- CİNS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tür, çeşit
- "Portakal, turunç cinsinden bir meyvedir."
-
Aralarında ortak özellikler bulunan varlıklar topluluğu
- "Bizim operetlerimiz cinsinden bir sürü halk tiyatroları var." (Haldun Taner)
-
Soy, kök, asıl
- "Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur." (Mehmet Emin Yurdakul)
-
[sıfat]
Garip, tuhaf
-
Pek çok ortak özellikleri bulunan türler topluluğu
-
[sıfat]
Diğerlerine göre üstün nitelikleri olan
- "Derler ki cins kediler bu çirkinliği gizlemek için tenha yerlerde ölmeye giderlermiş." (Peyami Safa)
-
[isim]
Tür, çeşit
- PARS
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, postu benekli, bazen de düz siyah, çevik, yırtıcı, etçil, memeli hayvan, leopar, panter, pelenk (Panthera pardus)
-
[isim]
Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, postu benekli, bazen de düz siyah, çevik, yırtıcı, etçil, memeli hayvan, leopar, panter, pelenk (Panthera pardus)
- MARS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tavlada oyunculardan birinin, karşı taraf pul toplamaya başlamadan bütün pullarını toplayıp oyunu bitirerek iki sayı kazanması
- "Terlikçi İhsan, üst üste iki düşeş atmakla marsı sağlamış gibiydi." (Haldun Taner)
- "İkinci oyunda beni mars etti, mantığımı ya da mantıksızlığımı kavramıştı çünkü." (Tomris Uyar)
-
[isim]
Tavlada oyunculardan birinin, karşı taraf pul toplamaya başlamadan bütün pullarını toplayıp oyunu bitirerek iki sayı kazanması
- DERS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi
- "Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Metin'in bu dersi asma teklifi hiç hoşuma gitmedi doğrusu." (Adalet Ağaoğlu)
- "Bu seneki tecrübe aynı zamanda bir de ders oldu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "İyi konuşurdu, ders vermek sanatını bilirdi."
-
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre
- "Dersin bitmesine beş dakika var."
- "Yapılacak şey gördüğümüz vakalardan ders almaya çalışmaktır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "İnek Şaban güzel ders çalışırdı boş sınıfta." (Rıfat Ilgaz)
- "Evvela kendi kendisini cezalandırdı, sonra kendisi gibi yaşamak istemeyenlere ders verdi." (Peyami Safa)
-
Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi
- "Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu." (Necati Cumalı)
-
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret
- "En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi
- JİPS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Alçı taşı
-
[isim]
Alçı taşı
- TRAS
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Volkanik tüf
-
[isim]
Volkanik tüf
- ŞANS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç, kut, baht, talih, felek
- "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti." (Refik Halit Karay)
- "Şansı yaver gittiği takdirde orta boylu, uzun saçlı esmerine kavuşabilecekti." (Ayşe Kulin)
-
[isim]
Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç, kut, baht, talih, felek
- OFİS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İş yeri, daire, büro
- "Alım satım ofisi müdürü resmî kanaldan bir şey yapılamayacağını anlamıştı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
İş yeri, daire, büro
- PERS
- ...
- EFES
- ...
- KURS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ağırşak
-
Bir gök cisminin teker biçimde görülen yüzü, çörek
-
[isim]
Ağırşak
- ABUS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Somurtkan (kimse)
-
Çatık, asık (yüz)
- "Abus çehreli bir adamın ne namazı ne niyazı ne zekâtı ne orucu makbuldür." (Ömer Seyfettin)
-
Garip, acayip
- "Genç, esmer kız tahayyül ediyor, zihninde müphem hayallere karışan abus suallere cevap veremiyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Somurtkan (kimse)
- SEKS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Cinsiyet
-
Cinsel ilişkide bulunma
-
[isim]
Cinsiyet
- OPUS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri
-
[isim]
Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri
- AKİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
- "İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir cismin parlak bir yüzeyde görünmesi
- "Mehtap, iri güller ve senin en güzel aksin / Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığı etki
-
Evirtim
-
Evirme
-
[isim]
Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
- FARS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güldürü
-
[isim]
Güldürü
- HIRS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku
- "Para hırsı. Şöhret hırsı."
- "İmar olanağı vurgunları, sayıları artan vurgunculara hırs bastırıyor." (Aydın Boysan)
- "Ben kısa yazamıyorum öykülerimi diye hırsımdan çatlıyorum." (Nezihe Meriç)
-
Öfke, kızgınlık
- "Hırsımdan bazılarına tablomu bedava verdim, alın, götürün diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku
- FÜRS
- ...
- MORS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Morsgillerden, Kuzey Atlantik'te yaşayan, 4 m uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan bir memeli hayvan (Odobenus rosmarus)
-
[isim]
Morsgillerden, Kuzey Atlantik'te yaşayan, 4 m uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan bir memeli hayvan (Odobenus rosmarus)
- LÜKS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat
- "Lüksleri, rahatları, eğlenceleri yerindedir." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Gösterişli, şatafatlı
- "Bu lüks lokantada öğle yemeği yiyor." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Gereksinim dışı olan
-
[sıfat]
Aşırı, fazla
-
Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat