İçinde uy olan 6 harfli 46 kelime var. İçerisinde UY bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında uy olan kelimeler listesine ya da Sonu uy ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KUYMAK
-
-
[isim]
Mısır ununun erimiş tereyağıyla kavrulması, su eklenmesi, bir miktar peynir katılması ve bir süre kaynatılmasıyla elde edilen yemek
-
Karadeniz bölgesinde ve özellikle Trabzon'da yapılan bir tür yemek
- "Mısır kuymağı."
-
[isim]
Mısır ununun erimiş tereyağıyla kavrulması, su eklenmesi, bir miktar peynir katılması ve bir süre kaynatılmasıyla elde edilen yemek
- UYUŞMA
-
-
[isim]
Uyuşmak (II) işi, mutabakat, antant
- "... hayvanlar, bitkiler, böcekler, çocuklar doğa ile uyuşma içindedirler." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Uyuşmak (II) işi, mutabakat, antant
- UYARCI
-
-
[isim]
Uygun davranışta bulunan, uyumlu görünen kimse
-
[isim]
Uygun davranışta bulunan, uyumlu görünen kimse
- UYUNMA
-
-
[isim]
Uyunmak durumu
-
[isim]
Uyunmak durumu
- DUYSAL
-
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
- DUYURU
-
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
- UYUTMA
-
-
[isim]
Uyutmak işi
-
[isim]
Uyutmak işi
- UYLAMA
- ...
- UYARTI
-
-
[isim]
Uyarmak için söylenen söz, uyarı, ihtar
-
Uyaran kimse veya şey
-
[isim]
Uyarmak için söylenen söz, uyarı, ihtar
- DUYGUN
-
-
[sıfat]
Duygulu, duyar, hassas
- "Bizim kız biraz hayalci, biraz romantik, biraz çokça duygun olsaydı belki başka şeyler de öğrenecekti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Duygulu, duyar, hassas
- UYUŞUK
-
-
[sıfat]
Duymaz ve hareket edemez duruma gelmiş, uyuşmuş
- "Terli, sıcak, uyuşuk vücudu, yatağın çukuruna yapışmış, kımıldayamıyor bile." (Peyami Safa)
-
Gevşek, tembel, sünepe, uyuntu
-
[sıfat]
Duymaz ve hareket edemez duruma gelmiş, uyuşmuş
- UYARAN
-
-
[sıfat]
Uyarma işini yapan (kimse veya şey), münebbih
-
Organizmada uyarım yaratan, uyarıcı
- "Kahve, uyaran maddelerden biridir."
-
[isim]
Bir uyarım, bir tepki yaratan herhangi bir güç, uyarıcı
-
[sıfat]
Uyarma işini yapan (kimse veya şey), münebbih
- DUYMAK
-
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- "Yaptıklarını duydum."
-
İşitmek, ses almak
- "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
- "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
- "Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum."
-
[nsz]
Bir ruh durumu içine girmek
- "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sezmek, fark etmek, hissetmek
- "Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- UYUMLU
-
-
[sıfat]
Uyumu olan, ahenkli, mevzun
- "Kadından anladığı, uyumlu arkadaşlık, çıtkırıldım olmamak, güzel, alımlı olmaktı." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Uyumu olan, ahenkli, mevzun
- UYANIŞ
-
-
[isim]
Uyanma durumu veya biçimi
- "Parasız adamın sabahleyin bir acı, zehirli uyanışı vardır, ölümden beterdir." (Refik Halit Karay)
-
Uyanma, intibah
-
Avrupa'da özellikle İtalya'da XV. yüzyılda başlayan genel sosyoloji ve felsefe öğretileri bütünü, Rönesans
-
Bilgisizlikten kurtulma durumu
- "Bazı uyanış ve toparlanış belirtileri meydana getirmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Uyanma durumu veya biçimi
- UYULMA
-
-
[isim]
Uyulmak işi veya durumu
-
[isim]
Uyulmak işi veya durumu
- UYKULU
-
-
[sıfat]
Uyku gereksinimi olan
- "Gözleri her zaman uykuludur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
Uyku sersemi olarak
-
[sıfat]
Uyku gereksinimi olan
- KUYRUK
-
-
[isim]
Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ
- "Zehra elinde kalem, gözlerine kuyruk çekiyordu." (Atilla İlhan)
- "Gül gibi yavrusunu bırakıp da evlenecekmiş. Kuyruk sallaya sallaya oğlumu öldürttü." (Yahya Kemal)
- "Ama hâlâ bilet var diye bekleyen en aşağı beş bin kişi güzel bir kuyruk yapmışlar." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "İki kişinin arkasından kuyruğa girdiği sırada, seyis biletlerini alıyordu." (Necati Cumalı)
-
Bu organa benzeyen uzantı
- "Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu."
-
Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan tüy demeti
-
Koyunun bazı türlerinde eritilerek yağı alınan bir uzantısı
-
Başın arkasına toplanmış saç demeti
-
Bir harfin bitiş çizgisine yakın yerde, birden bir dönüş yapan kısa çizgi
-
İnsanların sıra beklemek için art arda durarak oluşturduğu dizi
- "Çoğu yirmi yaş civarında, sürü sepet öğrenci genç, kuyruğa girmiş, sırasını bekliyor." (Atilla İlhan)
-
Birisinin arkasına takılıp ondan ayrılmayan kimse
- "Falanca kuyruğu ile birlikte geliyor."
-
[isim]
Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ
- OKUYUŞ
-
-
[isim]
Okuma işi veya biçimi
-
[isim]
Okuma işi veya biçimi
- UYARIM
-
-
[isim]
Bir uyaran karşısında organizmanın gösterdiği tepki, tembih
-
Bir uyarma sebebiyle herhangi bir kasta, salgı bezinde olan açık veya gizli değişme
-
[isim]
Bir uyaran karşısında organizmanın gösterdiği tepki, tembih