İçinde k olan 3 harfli 135 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YEK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Bir, tek
-
[sıfat]
Bir, tek
- GAK
-
-
[isim]
Karganın çıkardığı ses
-
[isim]
Karganın çıkardığı ses
- KUM
-
-
[isim]
Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından oluşan, deniz kıyısı, dere yatağı vb. yerlerde çok bulunan, ufak, sert tanecikler
- "Çocuklar kumdan bir fırın yaparak oynuyorlardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Armut, ayva vb. meyvelerin etli bölümlerindeki sert tanecikler
-
Vücuttaki bezlerin, özellikle böbreğin ürettiği ince ve katı tanecikler
-
[isim]
Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından oluşan, deniz kıyısı, dere yatağı vb. yerlerde çok bulunan, ufak, sert tanecikler
- PAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Temiz
- "Efendiler, bizim çehremiz her zaman temiz ve pak idi ve daima temiz ve pak kalacaktır." (Atatürk)
-
[sıfat]
Temiz
- AKA
-
-
[isim]
Ağabey
-
[isim]
Ağabey
- YOK
-
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- "Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım." (Memduh Şevket Esendal)
- "İki saatte ağaç yetiştireceklermiş. -Yok, devenin başı!"
- "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." (Atilla İlhan)
- "İttihat ve Terakki'nin yok olduğu bir günde ben İttihatçı'yım diyen bu adam, onun var olduğu günlerde, kötülüklerine bütün gücü ile karşı koyan adamdı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yasak
- "İçki, sigara yok."
- "Yok yok, gidelim!"
-
[isim]
Olmayan, bulunmayan şey
- "Sen yoktan anlamaz mısın?"
-
[edat]
"Hayır" anlamında kullanılan bir söz
- "Geldiler mi? -Yok, daha gelmediler."
-
[bağlaç]
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz
- "Verdiler, ne âlâ; yok vermediler, döner gelirsin."
-
[bağlaç]
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz
- "Yok kâğıdı kalmamış, yok mürekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneler!"
- "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım." (Atilla İlhan)
-
[edat]
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
- "Yok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin."
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- KÜF
-
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
-
Pas
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
- PEK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam, dayanıklı
- "İnsan gülden nazik, taştan pektir." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zarf]
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok
- "Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[zarf]
Hızlı olarak
- "Pek gittiği için çabuk yoruldu."
-
[sıfat]
Sert, katı
- DOK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- "Çekiç sesleri geliyor doklardan / Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)
-
Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- FOK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)
-
[isim]
Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)
- KOD
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Harf
-
Şifre
-
[isim]
Harf
- AKI
-
-
[isim]
Herhangi bir kuvvet alanında, belli bir düzlemin belli bir bölümünden geçtiği varsayılan güç çizgileri, seyelan
-
[isim]
Herhangi bir kuvvet alanında, belli bir düzlemin belli bir bölümünden geçtiği varsayılan güç çizgileri, seyelan
- ŞEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şüphe
-
[isim]
Şüphe
- KAY
-
-
[isim]
Yağmur, yaz yağmuru
-
[isim]
Yağmur, yaz yağmuru
- KOV
-
-
[isim]
Yerip çekiştirme, gıybet
-
[isim]
Yerip çekiştirme, gıybet
- KÜT
-
-
[sıfat]
Kısa ve kalınca
- "Küt parmaklar."
-
Keskin olmayan
-
[sıfat]
Kısa ve kalınca
- AŞK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi
- "Gönlüm düştü bu sevdaya / Gel gör beni aşk neyledi." (Yunus Emre)
- "Meltemler tanrısı aşka gelip bu yeni varlığı yelpazelemeye koyuldu." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi
- KÖR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Görme engelli
- "Körü körüne duygululuk sanatçıyı da körün değneğiyle yolunu araması gibi zavallı duruma düşürür." (Necati Cumalı)
- "Kör olası sanatın ne ölçüsü var ne de tartısı." (Orhan Veli Kanık)
- "Evde, kör değneğini bellemiş gibi sabahları, biraz kızarmış ekmek, tereyağı ve reçelle çay içtiğimiz hâlde, bunlar, eniştemizin köşkünde bir öğle yemeği miktarına çıkar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Orada da bazı kimseler sanat denince ille kuru, basit, yalın kat, kör kör parmağım gözüne bir üslubu anlıyorlar." (Haldun Taner)
-
Keskinliği yeterli olmayan
- "Kör bıçak. Kör makas."
-
Az aydınlık veren
- "Sahanlığın üstünde bir kör kandil yanıyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Kötü
- "Vakıa bu kör siyaset yüzünden Türklük Rumeli'den çıktı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Arkası tıkalı olan veya işlek olmayan
- "Kör sokak."
-
Olguları sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan
-
Duyarlığını yitirmiş
- "Muhitimiz bize karşı her an kör, sağır ve şuursuzdur." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Görme engelli
- HAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Adalet
- "Haktan ayrılmamalı."
- "Mutlu, başarılı, kendine güvenmeyi hak etmiş birisi." (Tarık Buğra)
- "İki yıl sonra emekliliğe hak kazanacak."
- "Onun hakkında söylediğin şeyler için sana pek çok hak verdim." (Memduh Şevket Esendal)
-
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
- "Üstelik adli tatil olduğu için hak sahipleri bekleşirler." (Burhan Felek)
- "Hemen hanım teyzemin elini öpmeye gideyim dedim... Az hakkı mı geçmiştir bana?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Anlaşılan Cemal Paşa'nın bu işe yarar bir adamı yok, bize bıraksın, haklarından gelelim dediler." (Falih Rıfkı Atay)
- "O öğretmen, öğrencilerin her zaman hakkını verir."
-
Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk
- "Bu davada hak görmüyorum."
-
Geçmiş ve harcanmış emek
- "Ana hakkı ödenmez."
-
Pay
- "Makas hakkı. Komşu hakkı."
-
Emek karşılığı ücret
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- "Karacaoğlan der ki sözüm haktır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Adalet
- KES
-
-
[isim]
Genellikle yakmak için kullanılan iri saman
-
[isim]
Genellikle yakmak için kullanılan iri saman