İçinde n olan 3 harfli 84 kelime var. İçerisinde N harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında n harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu n harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BUN
-
-
[isim]
Sıkıntı
- "Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Sıkıntı
- CAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık
- "Susunuz, dedi, beyhude, ... yoruluyorsunuz can alacak noktayı unutuyoruz." (Mahmut Yesari)
- "Gözüne kestirdiği, daha doğrusu, suçlamak için can attığı birisi var." (Tarık Buğra)
- "Sırası gelince kendi paylarına düşen can borcunu da ödediler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / Can bulmak üzredir yeni baştan bahar ile" (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Yaşama, hayat
- "Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın can çekiştiğini görürsünüz." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu sözleriniz bana can verdi."
- "Bitip tükenmek bilmeyen bir tablo gibi serilip giden lale tarlası renkten renge geçtikçe herkesin canı ağzına geliyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Güç, dirilik
- "Her şeyde bu mevsime mahsus bir can, bir dirilik kendini gösteriyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bahar toprağa gene can verdi." (Falih Rıfkı Atay)
- "Ayrılık! Her vakit can yakar, ağlatır." (Ahmet Rasim)
- "Her gün giyilmekten elbisenin canı çıktı."
-
Kişi, birey
- "Benimle beraber dört canız ." (Falih Rıfkı Atay)
-
İnsanın kendi varlığı, özü
- "Ne denir, canımız ne mertebe insan olsa mayamız, maddemiz hayvan..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Gönül
- "Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade." (Karacaoğlan)
-
Bektaşilik ve Mevlevilikte tarikat kardeşi
-
[sıfat]
Çok içten, sevimli, sevilen, şirin
- "Alphonse Daudet ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi." (Tarık Buğra)
-
[ünlem]
Yakınlık duygusu belirten bir seslenme sözü
- "Canlar! ... Açık olsun bahtınız." (Enis Behiç Koryürek)
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık
- ZEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kadın
-
[isim]
Kadın
- DÜN
-
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- "Dün gece uyuyamadım da biraz başım ağrıyor." (Peyami Safa)
-
Geçmiş
- "Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek."
-
[zarf]
Bugünden bir önceki günde
- "Dün söyledi."
-
[zarf]
Kısa bir süre önce
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- HUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kan
-
[isim]
Kan
- MEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yasaklama, izin vermeme
-
[isim]
Yasaklama, izin vermeme
- NAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ekmek
- "Alçak, nan ve nimet nankörü hain!" (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Ekmek
- ANT
-
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- "Ant içmiştik, güya büyüyünce evlenecektik." (Haldun Taner)
-
Kendi kendine söz verme, ahit
- "Andım var, bu işi yapacağım."
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- KİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- "Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim." (Yunus Emre)
- "İstanbul'dan ayrılmana o sebep oldu, diye gizli gizli ona kızacak, kin bağlayacaktım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize." (Yunus Emre)
- "Herkes ancak bir iki düşman için kin duyar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- İNİ
-
-
[isim]
Kayınbirader
-
[isim]
Kayınbirader
- ANA
-
-
[isim]
Çocuğu olan kadın, anne
- "Gözyaşları döken hanım herhâlde gelinin anası olacaktı." (Haldun Taner)
- "Bilir miyim ben anam babam!"
- "Şimşek gibi çakan ağrılardan beni kurtarsınlar, servetimin yarısını anamın ak sütü gibi vereyim." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Dünya yuvarlakmış... Yok ananın örekesi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Yavrusu olan dişi hayvan
-
Dinî bakımdan aziz tanınan bazı kadınlara verilen saygı unvanı
- "Fatma Anamız. Meryem Ana."
-
[ünlem]
Yaşlı kadınlara saygılı bir seslenme sözü
-
Velinimet
- "Yoksullar anası."
-
Alacağın veya borcun, faizin dışında olan bölümü
-
[sıfat]
Temel, asıl, esas
- "Geçen yıl ana işlerden hiçbiri bitirilip bir sonuca varılamamıştır." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çizgilerden herhangi birini anlatan kelimeye sıfat olarak geldiğinde o çizginin, belirli bir kural altında hareket ederek bir yüzey oluşturmaya yaradığını anlatır
-
[isim]
Çocuğu olan kadın, anne
- FÖN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
-
Bu rüzgârı veren bir aletle saçı kurutup biçim vererek tarama
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
- ANI
-
-
[isim]
Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra
- "Üstadın bu anıyı anarken gözlerindeki mutluluk pırıltısına gıpta etmiştim." (Haldun Taner)
-
Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü, hatıra
- "Halit Ziya Uşaklıgil'in anılarını topladığı 'Kırk Yıl'ın son ciltleri şiire başladığım yıllarda çıkıyordu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra
- TEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsan vücudunun dış yüzü, cilt
- "Tene yapışıp benek benek su kabarcıkları dolan sert mayolar..." (Refik Halit Karay)
-
Vücut
- "Tende can kalmadı."
-
[isim]
İnsan vücudunun dış yüzü, cilt
- VEN
- ...
- SON
-
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- "Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu." (Peyami Safa)
- "Dallar uçlara doğru gittikçe inceliyor, gecenin karanlığına karışarak son buluyordu." (Necati Cumalı)
- "Kavga âdeta göz yaşları içinde sona eriyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Salime kadının damadından bahsederken onu övmelerine son gelmezdi." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
En arkada bulunan
- "Son vagon."
-
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan
- "Son atlıkarıncayı Kadırga meydanında birkaç yıl evvel görmüştüm." (Hasan Âli Yücel)
-
[isim]
Uç, sınır
-
Olanca
- "Son kuvvetiyle: Ya Ali! diye bağırdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Bir şeyin en arkadan gelen bölümü, bitimi, nihayet, akıbet
- "Kışın sonu. Bu yolun sonu."
-
[isim]
Ölüm
-
[isim]
Etene
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- NEV
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- "Bu kadının hastalığı, isterinin çok şiddetli bir nevidir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- ONS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
- NEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Havada bulunan su buharı
-
Hafif ıslaklık, rutubet
-
[isim]
Havada bulunan su buharı
- BİN
-
-
[isim]
Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
- "Rıfat Paşa gibi terbiyeli bir zat bile bin dereden su getirir, harp siyasetimizi methederdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Gündüzki o tatlı eğlentiler şimdi fitil fitil burnumdan gelmeye başladığı için bugün buralara geldiğime bin pişman oluyordum." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Nihayet bin zahmetle iki ayağımın üstüne kalkabildim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bu sayıyı gösteren 1000, M rakamlarının adı
- "Ali Çavuş'un hiddeti daha ziyadeleşti. Küfrün bini bir paraya." (Nabizade Nazım)
-
[sıfat]
On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık
-
[sıfat]
Pek çok, çok sayıda
- "Taşlar, topraklar kaydırarak bin zorlukla iniyorlardı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı