İçinde b olan 6 harfli 790 kelime var. İçerisinde B harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında b harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu b harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FİBRİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kan ve lenf serumunda bulunan albüminli bir madde
-
[isim]
Kan ve lenf serumunda bulunan albüminli bir madde
- GURBET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik
- "Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde." (Kemalettin Kamu)
- "İçinde gurbet acısına benzer bir sızı duyuyordu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik
- İZBİRO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan
-
[isim]
Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan
- SABİTE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir formülde geçen ve önceden belirlenmiş bulunan değişmez nicelik
-
Görünürde hareket etmeyen yıldız
-
[isim]
Bir formülde geçen ve önceden belirlenmiş bulunan değişmez nicelik
- BALİNA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Balinalardan, yaklaşık olarak uzunluğu 20 m, ağırlığı 200 ton olan memeli hayvan, kadırga balığı, falyanos (Balaena mistycetus)
-
Giysilerin dik ve düzgün durması için bazı yerlerine özellikle yakalarına konulan sert, esnek, yassı, dar, uzun çubuk
- "Kabataş iskelesinde yakalara balina satmakla geçinilmez." (Çetin Altan)
-
[isim]
Balinalardan, yaklaşık olarak uzunluğu 20 m, ağırlığı 200 ton olan memeli hayvan, kadırga balığı, falyanos (Balaena mistycetus)
- ABARTI
-
-
[isim]
Bir şeyi, bir olayı olduğundan büyük veya çok gösterme, mübalağa
-
[isim]
Bir şeyi, bir olayı olduğundan büyük veya çok gösterme, mübalağa
- BASMAK
-
-
[-e]
Vücudun ağırlığını verecek biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak
- "Bastığın yerlerde güller açtı, sarıldı ayaklarına." (Cahit Külebi)
- "Yastık koşusunu kazanan tayın, biraz idman edilirse çok atları basıp geçeceğini konuşuyorlardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Küçük çocuklar ayakta durabilmek
-
Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek
- "Motor çalıştıktan sonra debriyaja basarsınız." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Sıkıştırarak yerleştirmek
- "Peyniri küpe basmak."
-
[-i]
Bası işi yapmak, tabetmek
-
[-i]
Örtmek, bürümek, kaplamak
- "Yollarını ot basmış, çamları yükselip saçaklarına el atmış olan bu büyük köşk." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bir şey üzerinde kalıp, mühür vb. bir araçla iz yapmak
- "Şuraya başparmağını bas dediler, ben de bastım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Baskın yapmak
- "Ölen kızın intikamını almak için köyü basıp yakmış." (Etem İzzet Benice)
-
[nsz]
Bazı adlarla sertlik, aşırılık anlamlarında yardımcı fiil olarak kullanılır
- "Bir kahkaha basarak merdivenleri inmeye başladım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir kimse bir yaşa girmek
- "On dokuz yaşına yeni basmış, ürkek ve utangaç bir kızdım." (Azra Erhat)
-
[-i]
Duman, sis vb. çevreyi kaplamak, çökmek
- "Şehri akşamüstü sis basmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek
- "Pompa bozulmuş, suyu basmıyor. Otomobilin lastiğine hava basmak."
-
[nsz]
Kümes hayvanları kuluçkaya yatmak
-
[-i]
Uygunsuz vaziyette yakalamak
-
[nsz]
Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak
- "Yüreğinin acısını duyuyordu. Sıkıntı basmış, terlemeye başlamıştı. İzin istedi." (Yusuf Ziya Bahadınlı)
-
[-e]
Vücudun ağırlığını verecek biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak
- ABSTRE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Soyut
-
[sıfat]
Soyut
- BÖNLÜK
-
-
[isim]
Bön olma durumu, budalalık, aptallık, sersemlik, saflık
-
[isim]
Bön olma durumu, budalalık, aptallık, sersemlik, saflık
- BRANDA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemilerde tayfa ve erlerin yattığı dikdörtgen biçiminde, astarlanmış bezden yapılan, halatlarla bir yere tutturulan asılı yatak
-
[isim]
Gemilerde tayfa ve erlerin yattığı dikdörtgen biçiminde, astarlanmış bezden yapılan, halatlarla bir yere tutturulan asılı yatak
- BÜHTAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kara çalma, iftira
-
[isim]
Kara çalma, iftira
- ECNEBİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Başka devlet uyruğunda olan (kimse), yabancı
- "Bu iki ecnebi hanım da nahiyeye varır varmaz yatağı ve aşı hazır bulsunlar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Başka devlet uyruğunda olan (kimse), yabancı
- TEBYİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yazı ile ilgili taslağı temize çekme
- "Eserimin tebyizinden artan şu boş deftere gelişigüzel bu satırları yazdım." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Bir yazı ile ilgili taslağı temize çekme
- BATINİ
- ...
- GALEBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yengi
- "Böyle giderse tamamıyla galebe ümit ettiğini haber veriyordu." (Peyami Safa)
- "Kocanın münasebeti her türlü cazibesini kaybettiği gün rakibine galebe çaldığına emin olabilirsin." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Üstünlük, çokluk
- "Abdülhak Hamit'in Kemal'e galebesi şerrin hayra galebesi demekti." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Kadıncağızın gönlü gence kayıyordu. Fakat neticede akıl ve mantık tarafı galebe çaldı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Yengi
- İSABET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma
- "Bir kurşun isabetiyle öldü."
- "Düşman uçağı isabet aldı."
- "Kurşun hedefe isabet etti."
-
Piyango vb. şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma
- "Piyangodan yüz bin lira isabet etti."
-
Öneri, düşünce veya söz, yerinde olma
- "Bu sözünde isabet var."
- "O hâlde yalnız çıkmış olduğuma çok isabet etmiştim." (Halide Edip Adıvar)
-
Yanılmazlık
- "Kapının yanına isabet eden ilk koltuktakinin tıraşı bitmişti." (Ömer Seyfettin)
-
Güzel rastlantı
- "Bize uğramanız isabet, biz de sizi arıyorduk."
-
[ünlem]
"Çok güzel, iyi oldu" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma
- SABIKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Geçmiş bulunan şey, geçmiş bulunan olay
-
Geçmişte işlenmiş, mahkemece ispatlanıp cezalandırılmış olan suç
- "Üstelik sabıkası olduğu için iş bulması daha da güçtür." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Geçmiş bulunan şey, geçmiş bulunan olay
- TABURE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sırt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle
- "Kapkara kesilmiş meşe ağacından masalar, tabureler, yer iskemleleri dolu idi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Sırt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle
- ABAJUR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Işığı bir yere toplamak, doğrudan doğruya gözlere vurmasını önlemek için kullanılan, kâğıt, kumaş, maden veya renkli camdan yapılmış lamba siperi
-
Genellikle üzeri siperli masa lambası veya ayaklı lamba
- "... baş ucundaki abajuru açık bırakmıştı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Işığı bir yere toplamak, doğrudan doğruya gözlere vurmasını önlemek için kullanılan, kâğıt, kumaş, maden veya renkli camdan yapılmış lamba siperi
- BASTIK
-
-
[isim]
Pestil
-
[isim]
Pestil