İçinde ak olan 4 harfli 79 kelime var. İçerisinde AK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ak olan kelimeler listesine ya da Sonu ak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VAKS
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Bal mumunun sanayide mat yüzeyleri parlak ve kaygan duruma getiren türü
-
[isim]
Bal mumunun sanayide mat yüzeyleri parlak ve kaygan duruma getiren türü
- AKİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Akıllı
- "Ne akilem ne divane / Gel gör beni aşk neyledi." (Yunus Emre)
-
[sıfat]
Akıllı
- BAKÜ
- ...
- CAKA
-
-
[isim]
Gösteriş, çalım, kabadayılık, fiyaka
- "Onların dördünde de bir kral havası, bir padişah cakası vardır." (Haldun Taner)
- "Askerliğin palavra ile olmadığını anladı ama hâlâ caka satıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Baktım ki caka yapıyor, vesikayı el âleme göstere göstere eviriyor, çeviriyor." (Peyami Safa)
- "Dünyaları yakarım diyen, o cakasından geçilmeyen genç adamdan geriye bir enkaz kalmıştı." (Ahmet Ümit)
-
[isim]
Gösteriş, çalım, kabadayılık, fiyaka
- AKUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Azgın, kızgın (hayvan)
- "Ben, akur bir kuvvetin üstünde uçuyor gibi pek çabuk yakınlaşan uzaklara bakıyor, bu azgın ata bindikçe daima duyduğum şeyleri tekrar hissediyordum." (Ömer Seyfettin)
-
Kudurmuş, kuduz, kuduruk
-
[sıfat]
Azgın, kızgın (hayvan)
- ABAK
- ...
- PLAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacıyla hazırlanan plastik daire biçiminde yaprak
- "Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Metal nesne, plaka
-
[isim]
Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacıyla hazırlanan plastik daire biçiminde yaprak
- AKİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
- "İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir cismin parlak bir yüzeyde görünmesi
- "Mehtap, iri güller ve senin en güzel aksin / Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığı etki
-
Evirtim
-
Evirme
-
[isim]
Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
- AKUT
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[sıfat]
İveğen
-
[sıfat]
İveğen
- AKIN
-
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- "Ada'yı bir rençper akını doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
- "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- OCAK
-
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- "Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur." (Falih Rıfkı Atay)
- "Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar, diye düşünüyordum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük." (Peyami Safa)
-
Şömine
- "Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
- "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak." (Haldun Taner)
-
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
- "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür." (Salâh Birsel)
-
Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
- "Mermer ocağı. Kömür ocağı."
-
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası
- "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
- "Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunusani
- "Ocak ayını sevmem, oldum olası." (Burhan Felek)
-
Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri
-
Ev, aile, soy
- "Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı." (Aka Gündüz)
-
Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- MAKİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Akdeniz dolaylarında yaygın, yaygın bodur ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsü
-
[isim]
Akdeniz dolaylarında yaygın, yaygın bodur ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsü
- AKAK
-
-
[isim]
Yatak
-
Irmak, dere, çay, küçük akarsu
-
Suyun ivinti yeri
-
Eğimi, inişi fazla olan yer
-
[isim]
Yatak
- FAKS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belgegeçer
-
[isim]
Belgegeçer
- UÇAK
-
-
[isim]
Kanatlarının altına havanın yaptığı basınç yardımıyla yükselip ilerleyebilen motorlu hava taşıtı, tayyare
-
[isim]
Kanatlarının altına havanın yaptığı basınç yardımıyla yükselip ilerleyebilen motorlu hava taşıtı, tayyare
- AKNE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yağ bezlerinin deri üzerinde oluşturduğu iltihaplı sivilce
-
[isim]
Yağ bezlerinin deri üzerinde oluşturduğu iltihaplı sivilce
- ARAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ter
-
Pirinç ve şeker kamışından elde edilen bir tür rakı
-
[isim]
Ter
- UYAK
-
-
[isim]
Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı sesi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ses bakımından benzeşen ek, kafiye
-
[isim]
Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı sesi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ses bakımından benzeşen ek, kafiye
- FAKR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yoksulluk, fukaralık
-
[isim]
Yoksulluk, fukaralık
- AKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sözleşme
-
Nikâh
-
[isim]
Sözleşme