Başında y olan 4 harfli 44 kelime var. Y harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde y harfi olan kelimeler listesine ya da sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında y bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YONT
-
-
[isim]
Başıboş hayvan
-
[isim]
Başıboş hayvan
- YALI
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Sahil
-
Su kıyısında yapılmış büyük, görkemli ev
- "Babamın küçük yalısını eşyasıyla satın alan ... bir Meşrutiyet devri mebusunu ziyaret ettiğim zaman ... yüreğim burkulmuştu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sahil
- YOYO
- ...
- YASA
-
-
[isim]
Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
- "Doğa yasaları."
-
Devletin yasama organları tarafından konulan ve uyulması gereken kurallar bütünü, kanun
- "Ceza yasası."
-
Bilimde çok sayıda deney ve gözlemden sonra, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen durum
- "Yer çekimi yasası. Mendel yasaları."
-
Toplumsal hayat içinde kendiliğinden oluşan ve uyulması toplum içinde yaşamanın bir mecburiyeti olan alışkıların bütünü
- "Ahlak yasası."
-
Düşüncenin mantıksal bir değeri olması için uyulması şart olan temel
- "Düşünme yasaları."
-
[isim]
Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
- YAYA
-
-
[isim]
Yürüyerek giden kimse
- "Özellikle süper devletler, kendi çıkarları için kendilerine muhtaç dostları bir çırpıda yaya bırakıverirler." (Talât Halman)
- "Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Yayan
- "Galiba sen köprüyü bizim gibi yaya geçmiyorsun." (Burhan Felek)
-
[isim]
Yürüyerek giden kimse
- YAZI
-
-
[isim]
Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi
- "Türklerde yazının kullanılması eskidir."
- "Bir yazarı ve yapıtını alımlamak, alımladıklarımızı da yazıya geçirerek başkalarına açıklamak..." (Selim İleri)
- "Benim yerinden dahi kımıldatmaya gücümün yetmediği Afrika seyahatnamesini yere indirtir, kendim de yere uzanır, gözlerim ağrıyıncaya kadar yazıları sökmeye çalışırdım." (Haldun Taner)
-
Alfabe
- "Türk yazısı. Arap yazısı. Nota yazısı"
-
Harfleri yazma biçimi
- "İnci gibi bir yazı. Okunaklı yazı."
-
Herhangi bir konuda yazılmış bilim, düşünce ve sanat ürünü
- "İstiklal Harbi'nde millî duyguları aksettiren ümit ile dolu yazılarını hâlâ unutmadık." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Anlam, sanat veya biçim bakımından yazılan şey, makale
- "İlk yazı denemelerim için gazete bulmaya çalışıyorum." (Falih Rıfkı Atay)
-
Metal paraların üzerinde değeri yazılan yüzü
-
Yazgı
-
[isim]
Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi
- YUHA
-
-
[ünlem]
Yuh
-
[ünlem]
Yuh
- YOMA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Sabit manevralarda ve gemileri bağlamada kullanılan, üç veya dört kollu halat
-
Birçok ipin örülmesiyle oluşturulan, balıkçılıkta kullanılan halat
-
[isim]
Sabit manevralarda ve gemileri bağlamada kullanılan, üç veya dört kollu halat
- YAVE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Saçma, saçma sapan söz
- "Sonra da oturur, talihsizlik yaveleri ile hikâyeci numaralarına başvururum." (Haldun Taner)
-
[isim]
Saçma, saçma sapan söz
- YUVA
-
-
[isim]
Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak
- "O zamanlar ... mezarlıkların serviliklerine gizlenen eski bülbül yuvaları meşhurdu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Gerçi birçok flörtleri olmuş ama karar verip de içlerinden biriyle yuva kurmak cesaretini gösterememişti." (Haldun Taner)
- "Hiç canını sıkma dedi, ben şimdi onun yuvasını yaparım!" (Orhan Kemal)
-
Genellikle ailenin oturduğu ev
- "İnsanın kendi yuvasından daha sıcak ... ve samimi; hiçbir yer olmazdı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Hâlbuki genç bir kızla yuva yapmak, ölünceye kadar bahtiyar yaşamak için..." (Ömer Seyfettin)
-
İki buçukla dört yaş arası çocukların bakıldığı, okul öncesi eğitim kurumu
-
Kimsesizlere veya yoksullara yardım etmek ve onları barındırmak amacıyla açılan yer
-
Bir şeyin içinde yerleşmiş olduğu veya yerleştirildiği oyuk
- "Diş yuvası. Kilit yuvası."
-
Bazı kötü nitelikli kimselerin çok bulunduğu, toplandığı yer
- "Hırsız yuvası."
-
Bir şeyin öğretildiği yer
- "İrfan yuvası."
-
Bir şeyin çok bulunduğu yer
- "Bu oda böcek yuvası."
-
[isim]
Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak
- YAKI
-
-
[isim]
Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
- "Hardal yakısı."
-
[isim]
Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
- YÖRE
-
-
[isim]
Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar, dolay
-
[isim]
Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar, dolay
- YEİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
- "Seni bu derece derin bir ıstıraba, karanlık bir yeise düşüren şey nedir?" (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Bu kelimeyi işitince derin bir yeis, anlatılmaz bir elem duyarım." (Ömer Seyfettin)
- "Omuzları bir ihtiyar gibi çökmüş, sesi yeise bürünmüş, kendi kendine söyleniyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Şimdi bu ümidin boşa çıktığını anlayınca birden yeise kapıldı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
- YUMA
-
-
[isim]
Yumak işi veya durumu
-
[isim]
Yumak işi veya durumu
- YISA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[ünlem]
Birçok kişinin birlikte yaptığı işte gayret vermek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Birçok kişinin birlikte yaptığı işte gayret vermek için söylenen bir söz
- YURT
-
-
[isim]
Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan
- "Türk yurduna Türkiye denir."
-
Memleket
- "Gerideki yurdunu on beş günden fazla boş bırakmak istemez." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bakıma ve barınmaya muhtaç bir grup insanın oturduğu, yetiştirildiği veya bakıldığı kurum
- "Güçsüzler yurdu."
-
Göçebe Türklerin oturduğu çadır
-
Öğrencilerin kaldığı, barındığı yer
-
Diyar
- "Bu köy pehlivanlar yurdudur."
-
Bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan
-
Yörüklerin yazın veya kışın oturdukları yer
-
Sahip olunan arazi, emlak
-
[isim]
Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan
- YAĞI
-
-
[isim]
Düşman, hasım
-
[isim]
Düşman, hasım
- YIVA
- ...
- YİNE
-
-
[zarf]
Yeniden, bir daha, tekrar, gene
-
Öyle de olsa, öyle olmasına karşılık
-
Buna rağmen, bununla birlikte
-
[zarf]
Yeniden, bir daha, tekrar, gene
- YAŞA
-
-
[ünlem]
Hoşnutluk, sevinç vb. duyguları anlatmak için söylenen bir söz, yaşasın
- "Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa!" (Tevfik Fikret)
-
[ünlem]
Hoşnutluk, sevinç vb. duyguları anlatmak için söylenen bir söz, yaşasın