Başında sal olan 8 harfli 30 kelime var. Sal ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde sal olan kelimeler listesine ya da sonu sal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında sal bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A L S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
SAL
2 Harfli Kelimeler
AL, AS, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SALANGAN
-
-
[isim]
Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarında yaşayan, uzun kanatlı, dört köşe kısa kuyruklu, esmer küçük kuş (Collocalia)
-
[isim]
Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarında yaşayan, uzun kanatlı, dört köşe kısa kuyruklu, esmer küçük kuş (Collocalia)
- SALAŞLIK
- ...
- SALDIRIŞ
-
-
[isim]
Saldırma işi veya biçimi
- "Her türlü saldırış ve sataşma sahneleri gene eksik değildi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Saldırma işi veya biçimi
- SALİPSİZ
-
-
[sıfat]
Salibi olmayan
-
[sıfat]
Salibi olmayan
- SALCILIK
-
-
[isim]
Sal ile yolcu ve yük taşıma işi
-
[isim]
Sal ile yolcu ve yük taşıma işi
- SALAŞPUR
-
-
[isim]
Seyrek dokunmuş, astarlık ince bez
- "Yalnız belinden fazla olarak murdar bir salaşpur sarkıyor." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Seyrek dokunmuş, astarlık ince bez
- SALLAMAK
-
-
[-i]
Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek
- "Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir." (Halide Edip Adıvar)
-
Uydurmak, kafadan atmak
-
Sarsmak
-
Beklenmedik bir başarı kazanmak
- "Seçimlerde Ankara'yı salladı."
-
Zor durumda bırakmak
-
Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak
- "Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu." (Sermet Muhtar Alus)
-
[nsz]
Vurmak, tokat atmak
- "Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı..." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek
- SALLATMA
- ...
- SALATALI
- ...
- SALINMAK
-
-
[nsz]
Yürürken uyumlu hareketlerle hafifçe bir yandan bir yana eğilmek
- "Vücudu o kadar narindi ki hafif rüzgârlarla sallanan salkım söğütler gibi oradan oraya salınıyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Salma işine konu olmak
- "İlaçlar yazıldı. Eczaneye adam salındı. Hekime kahve pişti, getirildi." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Yürürken uyumlu hareketlerle hafifçe bir yandan bir yana eğilmek
- SALAMURA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Peynir, et, balık, turşu, asma yaprağı vb. yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukları tuzlu su
-
Bu suyun içinde tutulmuş yiyecek
- "... meze tabağını hazırlamıştır bile... Başta sazan balığı, yumurtası ve salamurası." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Bu suyun içinde tutulmuş olan
- "Salamura balık."
-
[isim]
Peynir, et, balık, turşu, asma yaprağı vb. yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukları tuzlu su
- SALOZLUK
-
-
[isim]
Saloz olma durumu, salaklık
-
[isim]
Saloz olma durumu, salaklık
- SALLAYIŞ
- ...
- SALLABAŞ
-
-
[sıfat]
Başı sürekli sallanan
-
Her sözü düşünmeden onaylayan
-
[sıfat]
Başı sürekli sallanan
- SALDIRMA
-
-
[isim]
Saldırmak işi
- "... tütün tablasının kenarında kendimi kurtarmak için saldırmaya hazırlanmış kırmızı bir tilki duruyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir tür büyük bıçak
- "Hele Üsküdar gibi bıçkını fazla semtlerde on çocuktan üç dördünde bir bıçak, bir sustalı, bir usturpa hatta bir saldırma bulunurdu." (Burhan Felek)
-
[isim]
Saldırmak işi
- SALİKLİK
- ...
- SALGINCI
-
-
[isim]
Salgın toplayan kimse
-
[isim]
Salgın toplayan kimse
- SALKIMAK
-
-
[nsz]
Gevşeyip sarkmak, pörsümek
-
[nsz]
Gevşeyip sarkmak, pörsümek
- SALLANMA
-
-
[isim]
Sallanmak işi
-
[isim]
Sallanmak işi
- SALTANAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması
- "Bir medeniyetten öbürüne geçerken kaybolan şeylerin yanı başında gerçek saltanatlar da vardır." (Hasan Âli Yücel)
-
Bolluk ve zenginlik, gösterişli yaşayış
-
Birinin bir işte, bir yerde bulunan kimseler üzerindeki egemenliği
-
[isim]
Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması