Sonunda l olan 3 harfli 57 kelime var. L harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde l harfi olan kelimeler listesine ya da başında l harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

HAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. Çözme, çözülme
  2. Eritme
  3. Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma

DİL

  1. [isim] Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
    • "Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Çocuk, hâlâ dil ağız vermeden yatıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Mütemadiyen gülüp söylüyordum. Hacı Kalfanın ellerini dizlerine vurarak: -Dil otu mu yedin be kızım? diye bir gülmesi var ki..." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri
    • "Terazi dili."
    • "Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
    • "Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
    • "Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası
  5. Kıstak
  6. Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek
    • "İki dilli makara."
  7. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak
  8. Anahtar

ROL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
    • "Halide Edip Hanım'ın Kenan Çobanları'nda rol almıştı bu kız." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Rol yapmaya kalkışsa yüzüne gözüne bulaştıracağını biliyordu." (Tarık Buğra)
    • "Sizinle benim bunda bir rolümüz oldu muydu?" (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Görgülü rolüne çıkmış zekâsız bir türediye benzeyecek." (Refik Halit Karay)
  2. Bir işte bir kimse veya şeyin üstüne düşen görev
    • "Ev kadını rolünü çok ciddiyetle ele almıştım." (Halide Edip Adıvar)
    • "Bunda ne hocanın bilgisi ne çocuğun çalışkanlığı rol oynar." (Burhan Felek)
  3. Gerçek olmayan davranış, gösteriş

TOL

  1. [isim] Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
  2. Yayla veya bahçe kulübesi
  3. Küçük köy
    • "Bu demir yolu, bu yana gidersen derenin boyuna alır, iner Kara Hasan toluna." (Memduh Şevket Esendal)

DAL

  1. [isim] Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
    • "Cılız dallar, yeşili fersiz, tırnak kadar yapraklar!" (Tarık Buğra)
    • "Samimiyetimizin her köşesinde heybetli çınarlar gibi dal budak salmıştı." (Orhan Seyfi Orhon)
    • "Dal gibi bir vücut üzerinde dev gibi bir baş!" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Yüreğinde onmaz bir karıncalanma vardı; onmaz bir kıpırtı dal sürüyordu, durmadan filizleniyordu." (Burhan Günel)
  2. Branş
  3. Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı
  4. Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube

MAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü
    • "Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." (Ömer Seyfettin)
    • "Başka bir gazeteci olsa bu fırsata mal bulmuş Mağribî gibi atlardı." (Haldun Taner)
    • "Sen şimdilik buna karşılık diyeceksin ki dün yüze mal ettiğin arsaları bine, bine olanları on binlere sattın." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Kendisi şu kadarcık tarla sayesinde ancak akşamları bir kaşık sıcak çorba içecek kadar mal kaldırabiliyor." (Nabizade Nazım)
  2. Büyükbaş hayvan
    • "Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı." (Nezihe Araz)
    • "Nereden, kimden almış olursak olalım, bin yıldır onu kendimize mal etmişiz, benimsemişiz." (Nurullah ataç)
    • "Avcılık hayatına mal oldu."
  3. Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia
    • "Başkalarından kazandığı iki çocuğu da bu zengin ihtiyara mal ederek mirasa sokacak." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Gerçi Meclisimebusandaki bağımsızlarla hizipçiler henüz tamamıyla bu partiye mal olmamışlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  4. Bayağı, aşağılık, kötü kimse
    • "Onun ne mal olduğunu bilirim."
  5. Esrar
  6. Orospu

TÜL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma
  2. [sıfat] Bu dokumadan yapılmış
    • "Bütün pencereler eskisi gibi çiçekli ve tül perdeliydi." (Ahmet Haşim)

YIL

  1. [isim] Dünyanın, güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman
  2. Miladi takvime göre ocak ayının birinde başlayıp aralık ayının otuz birinde sona eren on iki aylık dönem, sene
    • "Yıl 1919 / Mayısın on dokuzu / Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor." (Celâl Sahir Erozan)

ÇUL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Genellikle kıldan yapılmış kaba dokuma
    • "Geceleri Ali, bir çula bürünerek yatıyordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Muharrem, çulu epey düzmüş vaziyetteydi." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Kıldan veya yünden yapılmış hayvan örtüsü
    • "Ata çul örtmek."
    • "Aranızdan ayrılalı bir ay var mı? Belki yok bile. Çulu derhâl düzelttim." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Giyim, giysi

TUL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Boylam
  2. Uzunluk

FUL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)
  2. Küçük taneli bir bakla türü

PAL

  1. [isim] Bir cins güvercin

KÜL

  1. [isim] Yanan şeylerden artakalan toz madde
    • "Ocağın külleri üstünde duran tenceredeki fasulyeyi bitirdiler." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Tatlı bir cızırtı çıkararak çabucak tutuşur, mavi ve sincabi bir buhar bırakarak kül oluverirdi." (Ömer Seyfettin)

BAL

  1. [isim] Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde
    • "Nuri, şöyle böyle ama teyzen çok temiz bir kadına benziyor. Evin her tarafına bal dök de yala." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Hacı Ferhat Efendi, Abdülhamit devrinin bal tutup da parmağını yalayanlarındandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Olgunlaşmış incirin, dışına sızan tatlısı
    • "Hepsi o kadar sahici ki telefonun öbür ucundaki, bal gibi inanıyor." (Talât Halman)
  3. Ağaçların kabuğundan sızarak pıhtılaşan besi suyu

MOL
...
YEL

  1. [isim] Havanın yer değiştirmesinden oluşan esinti, rüzgâr
  2. Romatizma ağrısı
  3. Kalın bağırsaktaki gaz

HOL

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Sofa
    • "Çantalarım holde duruyordu." (Refik Halit Karay)

KAL

  1. [isim] Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi

JUL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir cisim üzerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasını, kendi doğrultusunda 1 m değiştiren iş birimi

KEL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Saçı dökülmüş olan (kimse)
    • "Hekimler ne bilirmiş? Kelin medarı olsa kendi başında olur. Onlar ölmeyecek mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Çıplak (doğa), yaprakları dökülmüş (bitki)
    • "Yükselip alçalıyor, kel tepelerin etrafını dönüyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Gelişmemiş, cılız (bitki)
    • "Kel bir ağaç."
  4. İçinde az eşya bulunan

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü