Başında k olan 4 harfli 164 kelime var. K harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında k bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KOZA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İçinde tohum veya krizalit bulunan korunak, kozalak
- "Pamuk kozası. İpek kozası."
- "Hiçbir tarakta bezim kalmadı, ipek böceği gibi kozama çekilmiş, kendi hâlimde, politikaya bulaşmadan yaşıyorum." (Atilla İlhan)
- "Pamuk ırgatları alaçıkların önüne oturmuşlar, koza çekiyorlardı." (Yahya Kemal)
-
İpek böceğinin ördüğü ve içine kapandığı korunak
-
[isim]
İçinde tohum veya krizalit bulunan korunak, kozalak
- KÜSÜ
-
-
[isim]
Küskünlük
-
[isim]
Küskünlük
- KOŞU
-
-
[isim]
Koşarak yapılan yarış
- "Sonra elinde boş tasla çeşmeye doğru bir koşu koparıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
At yarışı
- "Koşuların sonuçlarından başka bir şey düşünmesini engelleyen bir hastalığa dönüşmüş." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Koşarak yapılan yarış
- KAİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Söyleyen
- "Bir selama kail oldum / Verir amma neden sonra." (Âşık Ömer)
-
İnanmış, aklı yatmış
- "İkimiz de bu odayı tutmakla çok akıllılık ettiğimize kaildik." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Söyleyen
- KOÇU
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
Süslü bir çeşit gezme arabası
-
Direkler üzerine, yüksekte kurulmuş zahire ambarı
-
[isim]
Süslü bir çeşit gezme arabası
- KOVA
-
-
[isim]
Genellikle su ve sulu şeyler taşımaya, kuyudan veya denizden su çekmeye yarayan üstünden kulplu kap
- "Suyu Pire Mahmut bir kovayla getirip kaptanın başından aşağı boşaltıyor." (Zeyyat Selimoğlu)
-
[sıfat]
Futbolda çok gol yiyen (kaleci veya takım)
-
[isim]
Genellikle su ve sulu şeyler taşımaya, kuyudan veya denizden su çekmeye yarayan üstünden kulplu kap
- KEME
-
-
[isim]
Büyük sıçan
-
Domalan
-
[isim]
Büyük sıçan
- KINA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- "Genç güzel aşçı kadının kirpiklerinde sürme, parmaklarında kına yoktu." (Aka Gündüz)
- "Kına gibi derler o taraflarda iyi işlenmiş topraklara." (Necati Cumalı)
- "Bazıları bütün ele, avuçlara değil, yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna yüksük kına tabir olunurdu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- KAİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Başka bir şeyin yerine geçen
- "Altın para yerine kâğıt para kaim oldu."
-
Ayakta duran, var olan
- "Varlığımız onunla kaim."
-
Her zaman var olan (Tanrı)
-
[sıfat]
Başka bir şeyin yerine geçen
- KENT
-
Kelime Kökeni : Soğdca
-
[isim]
Şehir
- "Paris gibi bir kentte, bu hatırlamalar, karamsarlığa sürükler insanı." (Necati Cumalı)
-
Site
-
[isim]
Şehir
- KIRÇ
-
-
[isim]
Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası
-
[isim]
Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası
- KOTA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir ülkede ithal edilecek malların çeşitlerini, oranlarını veya miktarlarını gösteren liste
-
Bir ülkede ithal edilecek mallar için getirilen sınırlama
-
Kuruluşlarda veya derneklerde bir gruba tanınan kontenjan sayısı
-
Bazı ülkelerde, sinemalarda belirli bir süre oynatılması zorunlu olan yerli film sayısının yabancı filmlere oranı
-
[isim]
Bir ülkede ithal edilecek malların çeşitlerini, oranlarını veya miktarlarını gösteren liste
- KONU
-
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Üzerinde konuşulan şey, bahis
- "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım." (Burhan Felek)
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- KALE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen
-
Satranç tahtasının dört köşesine dikilen, tahtanın bir tarafından diğer tarafına kadar düz olarak boş hanelerde gidebilen kale biçiminde taş
-
Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer
-
Takımla oynanan bazı top oyunlarında topun sokulmasına çalışılan yer
-
[isim]
Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen
- KARO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Oyun kâğıtlarının küçük, kırmızı, baklava biçimli benekli olanı, orya
-
Betondan yapılmış dört köşe döşeme taşı
-
[isim]
Oyun kâğıtlarının küçük, kırmızı, baklava biçimli benekli olanı, orya
- KÜRK
-
-
[isim]
Bazı hayvanların, giyecek yapmak için işlenmiş postu
-
[sıfat]
Bu posttan yapılmış
- "Kürk manto."
-
Hayvan postundan yapılan giysi
- "Ben yatağımın üstünde, kürkümün içinde soğuktan titreyerek oturuyorum." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bazı hayvanların, giyecek yapmak için işlenmiş postu
- KAST
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri
-
[isim]
Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri
- KOKU
-
-
[isim]
Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu
- "Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler." (Sabahattin Ali)
- "O yokken anası tarafından gönderildiğine şüphe olmayan bütün bu şeylere anasının kokusu sinmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Yaz yağmuru yağdığı vakit burada toprağın güzel kokusunu duymak mümkündür." (Memduh Şevket Esendal)
-
Güzel kokmak için sürülen esans
- "Koku sürünmek."
- "Yılların gazetecisisin oğlum, iyi haberin kokusunu kilometrelerce uzaktan alırsın." (Ahmet Ümit)
-
Belirti, işaret
- "Ortalıkta bir savaş kokusu var."
-
[isim]
Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu
- KUFİ
- ...
- KAZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Can veya mal kaybına, zararına neden olan kötü olay
- "Tren kazası."
- "Yalnız ortada tef çalan, bunların arasına kaza ile düşmüş gibi." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu yaşa geldim, Allaha bin şükür, namazımı kazaya bırakmadım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Osman, kazaya kalan namazını daha ziyade geciktirmeden korkarak ayağa kalktı." (Refik Halit Karay)
-
İlçe, kaymakamlık
- "Kazada mektepli dişçi olmadığı için onu vilayete götürdüm." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Vaktinde kılınmayan namazı veya tutulmayan orucu sonradan yerine getirme
-
Yargı
-
Kadılık görevi
-
[isim]
Can veya mal kaybına, zararına neden olan kötü olay