Sonunda ık olan 5 harfli 78 kelime var. IK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ık olan kelimeler listesine ya da başında ık olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KANIK
-
-
[sıfat]
Kanaatkâr
-
Tokgözlü
-
[sıfat]
Kanaatkâr
- SAPIK
-
-
[sıfat]
Tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal (kimse), gayritabii, anormal
- "Sapık düşünce."
-
Delice davranışları olan, meczup
-
[sıfat]
Tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal (kimse), gayritabii, anormal
- KINIK
- ...
- YIRIK
-
-
[sıfat]
Yırtılmış
-
[sıfat]
Yırtılmış
- CIVIK
-
-
[sıfat]
Fazla suyla karıştığı için biçimini koruyamayacak kadar sulanmış
- "Cıvık kar."
- "Cıvık hamur."
- "Cıvık çamur."
-
Soğuk ve can sıkıcı şakalar yapan (kimse)
-
[sıfat]
Fazla suyla karıştığı için biçimini koruyamayacak kadar sulanmış
- ANDIK
-
-
[isim]
Sırtlan
-
[isim]
Sırtlan
- AÇLIK
-
-
[isim]
Aç olma durumu
- "Havada güzel güzel dönen bu kuşun, açlıkla, bu yılana saldıracağını hiç düşünmemiştim." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kaldırılmış harman yerlerinden buğday toplayıp açlığımızı öldürdük." (Orhan Kemal)
- "Bu akşam açlıktan gözü dönmüş bir hâlde bir evin mutfağına girmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Açlıktan ölmeyecek kadar yiyor."
-
Kıtlık
-
Aşırı istek içinde bulunma
- "İki arkadaş görülmemiş bir okuma açlığı içinde durmadan okuyordu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Aç olma durumu
- SIVIK
-
-
[sıfat]
Yumuşak kıvamlı, suyu fazla
- "Sıvık hamur."
-
[sıfat]
Yumuşak kıvamlı, suyu fazla
- ÇIKIK
-
-
[isim]
Bir kemik veya organın yerinden çıkmış olması
- "Kolunda çıkık var."
-
[sıfat]
Yerinden çıkmış (kemik veya organ)
-
[sıfat]
Çıkıntısı olan
- "Bu adam, elli beş, altmış yaşlarında, boynu biraz yana çarpılmış, çıkık alınlı, çökük yanaklı, kara kuru bir ihtiyardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir kemik veya organın yerinden çıkmış olması
- BASIK
-
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- "Başına, arkası basık, önü yüksek, çuha püsküllü bir şapka giymiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çok yüksek olmayan, alçak
- "Arka sokağa bakan, dar, basık tavanlı, ışıksız bir yerdi." (Peyami Safa)
-
Kısık
- "Onun sesi de aynı şekilde basıktı." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- FITIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İç organlardan bir parçanın, genellikle bağırsak bölümünün karın çeperlerini geçip deri altında ur gibi bir şişkinlik yapması, kavlıç, yarımlık
- "Musiki hocamız genç yaşında bir fıtık ameliyatı sonunda ölmüştü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
İç organlardan bir parçanın, genellikle bağırsak bölümünün karın çeperlerini geçip deri altında ur gibi bir şişkinlik yapması, kavlıç, yarımlık
- GICIK
-
-
[isim]
Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcı kaşıntı
- "Bronşit filan desem öksürük değil, gıcık bile yok..." (Sermet Muhtar Alus)
- "Ne yalan söylemeli, yazı müdürünü gıcık etmekten özel bir zevk alıyordu." (Atilla İlhan)
- "... gıcık tutmuş gibi manalı manalı öksürdü." (Mahmut Yesari)
-
Beyaz renkli, dağlıç koyununa benzer vücut yapısında, kuyruğu son omurlara kadar yağ kitlesi ile kaplı ve bu sebeple alt kısmı yuvarlakça görünen, kaba, karışık yapağılı bir koyun türü
-
Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdıran, sinirlendiren, sıkan (kimse)
-
[isim]
Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcı kaşıntı
- YATIK
-
-
[sıfat]
Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan
-
Zamanla dayanıklılığını yitirmiş
- "Yatık kumaş."
-
Çevrilmiş, devrik
- "Yatık yaka."
-
[isim]
Yayvan su kabı
-
[sıfat]
Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan
- KILIK
-
-
[isim]
Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşü, giyim, üst baş, kıyafet, kisve
- "Delikanlı kopuklar, kılıklarından, giyinişlerinden belli oluyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hepsinden önce kılığına bir çekidüzen vermeli idi..." (Haldun Taner)
-
Bir kimsenin resmi, fotoğraf
-
[isim]
Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşü, giyim, üst baş, kıyafet, kisve
- ARTIK
-
-
[sıfat]
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
-
Daha çok, daha fazla
-
[zarf]
Bundan böyle, sonra, daha, yeter
- "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Kalan veya artan bölüm
- "Yemek artığı."
-
[isim]
Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü
- "Kumaş artığı."
-
Büyük ve tam aralıkların yarım ses artmış hâli
-
[sıfat]
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
- SABIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Geçen, önceki, eski
- "Yorucu çalışmalar sonunda sabık bakanların ne derece hüner sahibi olduklarını tespit etmiştir." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Geçen, önceki, eski
- AŞLIK
-
-
[isim]
Aş yapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler
-
Dövüldükten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buğday
-
Zahire
-
[isim]
Aş yapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler
- BIYIK
-
-
[isim]
Üst dudak üzerinde çıkan kıllar
- "Bıyık ve kaşlarımdaki aklar saçlarımdakinden daha azdı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Çocuklar, şimdilik ele güne karşı onların ana, babası olmakla övünmemize bıyık altından gülmektedirler." (Haldun Taner)
- "Çocukları ve bıyıkları terlemeye yüz tutmuşları selamlıktan çağırdılar." (Refik Halit Karay)
- "Bıyık buran, göğüs geren erleriz." (Enis Behiç Koryürek)
-
Balıklarda deri uzantısı
-
Asma vb. bitkilerde, sarılıp tutunmaya yarayan sürgün
-
[isim]
Üst dudak üzerinde çıkan kıllar
- SANIK
-
-
[sıfat]
Suçlu olduğu sanılarak mahkemeye sevk edilmiş (kimse), maznun
-
[sıfat]
Suçlu olduğu sanılarak mahkemeye sevk edilmiş (kimse), maznun
- KIRIK
-
-
[sıfat]
Kırılmış olan
- "Kırık pencereden ay, ışığını donduran bir soğuklukla odaya akıyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Melez
- "Kırık tazı."
-
Tam nota göre düşük olan (not)
- "Üç dersten kırığı var. Kırık not."
-
[isim]
Kırılmış bir şeyden ayrılan parça
- "Cam kırığı."
-
[isim]
Kemiğin bir etki ile kırılması
- "Kolunda kırık yok ama çıkık var."
-
[isim]
Bir şeyin kırılan yeri
- "Bunun kırığı neresinde?"
-
[isim]
Kırıntı
- "Ekmek kırığı."
-
[isim]
Tavla oyununda oyun dışı bırakılan pul
-
Gücenmiş, üzgün
- "Eşlerde, çocuklarda o üzgün, kırık bakış." (Behçet Necatigil)
-
[sıfat]
Kırılmış olan