Sonunda ü olan 4 harfli 38 kelime var. Ü harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ü harfi olan kelimeler listesine ya da başında ü harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

GÖÇÜ

  1. [isim] Toprak kayması

KÜSÜ

  1. [isim] Küskünlük

ÜLKÜ

  1. [isim] Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal
    • "Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür." (Atatürk)
  2. İnsanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek olan, yalnızca erişilmesi istenen amaç olarak kalan kılavuz ilke, örnek yargı ölçüsü, mefkûre, ideal, vizyon
    • "Bu yarının dünyasını, insanlığını düzenleyecek ülkünün sahipleri!" (Halide Edip Adıvar)
  3. Gerçekte olmayıp yalnız düşüncede tasarım biçiminde var olan, yalnızca düşünce ile kavranabilen şey, ideal

ÖNCÜ

  1. [isim] Önde gidip haber ulaştıran kimse
  2. Bir sanat ve düşünce akımını, çağına göre yeni bir görüşü başlatan kimse veya eser, müjdeci, avangart
  3. [sıfat] Önden gelen, önde olan, artçı karşıtı
  4. Yürüyüşte kolun ilerisinden giden kıta, pişdar, artçı karşıtı
  5. Önder, kılavuz

ÖZLÜ

  1. [sıfat] Özü olan, öz bölümü çokça olan
    • "Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle." (Yahya Kemal Beyatlı)
  2. Benliğinde, varlığında, yapısında herhangi bir nitelik bulunan
    • "Ben o kadar bedbaht, doğru özlü bir kadınım ki beni sonra anlayacaksınız." (Aka Gündüz)
  3. Yapışkan, verimli (toprak)
  4. Düşünceyi gereksiz söz kullanmadan bildiren
    • "Özlü anlatım."

ÜZGÜ

  1. [isim] Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı, eziyet, eza, cefa
    • "Bilirim, bir üzgü bin avaz yapar."

BÜYÜ

  1. [isim] Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı
    • "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş." (Halide Edip Adıvar)
    • "Öldük, ölümden bir şeyler umarak / Bir büyük boşlukta bozuldu büyü." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Durup durup başıma gelenlerin büyüsüne kapılıyordum." (Orhan Pamuk)
    • "Şayeste'nin reise büyü yaptığına ve adamı başka kadınlara karşı efsunla bağladığına kanaat getirmişti." (Haldun Taner)
  2. Karşı durulamaz güçlü etki
    • "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum." (Yusuf Ziya Ortaç)

ÖLÇÜ

  1. [isim] Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme, mizan
    • "Ateşli tartışmalara girdiği zaman bile ölçüyü kaçırmazdı." (Haldun Taner)
  2. Bu değerlendirmede kullanılan birim, ölçme birimi
    • "Ziyanımız, ölçülere sığmayacak kadar büyüktür." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  3. Ölçme sonucu bulunan rakam
    • "Odanın ölçüsü."
  4. Belirlenmiş boyut
    • "Elbise ölçüsü. Bel ölçüsü."
  5. Ölçüt
  6. Değer, itibar
    • "Şimdiki ölçülere uymaz bir biçimi vardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
  7. Aşırı olmama, ılımlı, uygun olma durumu
    • "Hiçbir şeyde ölçüyü aşmamalı."
  8. Bir şiirdeki dizelerin hece ve durak bakımından denk oluşu, vezin
  9. Bir ezginin eşit bölümlere ayrılışı

ÖNLÜ
...
ÜRKÜ

  1. [isim] Topluluğu saran ortak korku, panik

MENÜ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yenecek yemeklerin listesi
  2. Sofraya çıkarılacak yemeklerin hepsi
  3. Komut veya seçenek listesi

ÖÇLÜ

  1. [sıfat] Kin ve intikam dolu, öç alma isteğinde olan
    • "Fransız general beyaz at üstünde Galata'dan geçtiği gün, tıpkı 1908 Meşrutiyeti'nin ilk günlerindeki gazete başyazıları gibi hınçlı ve öçlü idi." (Falih Rıfkı Atay)

BÖCÜ

  1. [isim] Kurt
  2. Böcek
  3. Çocukları korkutmak için söylenen ve hayalet, hortlak vb. hayalî varlık
    • "Ferace ile böcü gibi çıkacak değilim ya." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

ÜÇLÜ

  1. [sıfat] Üç parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden üç tane bulunan, müselles
    • "Bu üçlü grup merdivenin en üst basamağında öylece duruyor." (Tarık Buğra)
  2. Üç kişiden oluşmuş
  3. [isim] İskambil, domino vb. oyunlarda üzerinde üç işareti veya noktası bulunan kâğıt, pul
  4. [isim] Üç ses veya çalgı için düzenlenmiş müzik parçası, trio
  5. [isim] Bu parçayı çalan üç kişilik müzik topluluğu, trio

ÖRGÜ

  1. [isim] Örme işi veya biçimi
  2. Tığ, şiş veya özel makineyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle örülerek yapılmış şey
    • "İstediğiniz kadar tel örgü engelleri koyunuz." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Örülmüş saç bölüğü, belik
    • "Başı yemenili, saçları iki örgü, ayağı takunyalı sarışın bir köylü kızı bana sordu." (Refik Halit Karay)
  4. Dokumacılıkta atkı ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belli bir desene göre kesişmesi
  5. İletişim, ulaşım vb.nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi, ağ
  6. Yapı
    • "Batı Avrupa medeniyeti bütün dış ve iç örgüleriyle bana ilk defa orada ayan olmuştu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Her türlü eylem ve olaydan oluşan akış
    • "Yaşamın örgüsü içinde gereğinden bile çok çalışkanım." (Nezihe Meriç)
  8. [sıfat] Örülerek yapılmış olan, örme
    • "Örgü bir giysi."
  9. Bazı sinir veya damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum
  10. Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi veya çatısı

ÜNLÜ

  1. [sıfat] Ün salmış olan, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar
    • "Kimsenin üzerinde durmadığı birkaç ünlü kişiden birisi de kesinlikle o idi." (Tarık Buğra)
  2. [isim] Ses yolunda bir engele çarpmadan çıkabilen ses, vokal, sesli, sesli harf: a, e, ı, i, o, ö, u, ü

ÖVGÜ

  1. [isim] Birini, bir şeyi övmek için söylenen söz veya yazılan yazı, methiye
    • "İstanbul camilerinin övgüsü üstüne açtıkları konuşmalar bitmek bilmezdi." (Necati Cumalı)

TÜLÜ

  1. [isim] Uzun tüylü, özel güreşlerde yararlanılan erkek deve

YÜRÜ

  1. yürüyüşe başlatma komutu
    • "Kafası yerde, kamburunu çıkarmış, yürüyordu." (Haldun Taner)

KÖTÜ

  1. [sıfat] İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı
    • "Kötü bir kalem."
    • "Bir yıldırım gelse de beni de yok etse bari diye kötü kötü düşündüğü oluyordu." (Haldun Taner)
    • "Ne oldu ki Ömer ağa, dedi. Lafımı yanlış anladın, kötüye çektin?" (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Görevlerini kötüye kullandılar."
  2. Zararlı, tehlikeli
    • "Kötü adam."
    • "O benim dinlemekteki sabrımı, saflığımı kötüye kullandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  3. Korku, endişe veren
    • "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "... en insaflıları biraz acır, ah zavallı kötü oldu, alnının yazısı imiş derler." (Ömer Seyfettin)
  4. Kaba ve kırıcı
    • "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış." (Memduh Şevket Esendal)
  5. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
  6. [zarf] Aşırı, çok
    • "Kız, oğlana kötü tutuldu."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü