Başında ö olan 4 harfli 60 kelime var. Ö harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ö harfi olan kelimeler listesine ya da sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında ö bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ÖYLE

  1. [sıfat] Onun gibi olan, ona benzer
    • "Ben öyle bir şey demedim." (Refik Halit Karay)
    • "Öyle veya böyle, bir amatör, bir heveskâr işte." (Tarık Buğra)
    • "Bana öyle gelirdi ki çocuklar yalnız kışın büyürler." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. [zarf] O yolda, o biçimde, o tarzda
    • "... öyle tembel tembel salınışları, birdenbire öyle bir duruşları, arkalarına bir bakışları var ki insanı çileden çıkarıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. [zarf] O denli, o kadar, o derece
    • "Bugünlerde biraz üzüntü içindeysen de kasavetlenmeyesin öyle." (Osman Cemal Kaygılı)
  4. [ünlem] İçinde "ne, nasıl" vb. sorular bulunan cümlelerin sonuna geldiğinde o cümlede anlatılan şeyin hoş karşılanmadığını veya ona şaşıldığını anlatan bir söz
    • "O ne biçim iş öyle! O nasıl hayvan öyle!"

ÖZGÜ

  1. [sıfat] Birine, bir şeye ait olan, belli bir kimsede veya şeyde bulunan, has, mahsus
    • "Hepsi de halis sporculara özgü sevimli bir çocukluk ve candanlık içinde kocamışlardı." (Haldun Taner)

ÖFKE

  1. [isim] Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap
    • "Eve gelinceye kadar hiç öfkesi kalmadı." (Ömer Seyfettin)
    • "Hanım, dedi, yapmayın, öfke ile kalkan ziyanla oturur!" (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Evde önüne gelenin öfkesini kendisinden çıkarmasına alışıktı." (Necati Cumalı)
    • "Adamı pataklamadan bırakmazdım, pataklamadıkça öfkemi alamazdım." (Refik Halit Karay)

ÖÇLÜ

  1. [sıfat] Kin ve intikam dolu, öç alma isteğinde olan
    • "Fransız general beyaz at üstünde Galata'dan geçtiği gün, tıpkı 1908 Meşrutiyeti'nin ilk günlerindeki gazete başyazıları gibi hınçlı ve öçlü idi." (Falih Rıfkı Atay)

ÖNLÜ
...
ÖLÜŞ

  1. [isim] Ölme işi veya biçimi

ÖKÜZ

  1. [isim] Çift sürmekte, kağnı çekmekte kullanılan, etinden yararlanılan, iğdiş edilmiş erkek sığır
    • "Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi." (Ömer Seyfettin)
    • "Usta şoför olsa tramvay fren yapınca bunu sezer, gelip öyle öküz gibi bindirmezdi." (Haldun Taner)
  2. Bön, görgüsüz, kaba, anlayışsız, yeteneksiz kimse
  3. Cıvalı zar

ÖZGE

  1. [sıfat] Başka
    • "Güzel sever diye isnat ederler / Benim haktan özge sevdiğim mi var?" (Karacaoğlan)

ÖPÜŞ

  1. [isim] Öpme işi veya biçimi
    • "O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet edinmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Öpücük

ÖRME

  1. [isim] Örmek işi
  2. [sıfat] Örülerek yapılmış olan
    • "Üstüne açık kahverengi yün örme bir ceket giymişti." (Peyami Safa)

ÖBÜR

  1. [sıfat] Öteki, diğer
    • "Tünelin öbür ucunda tekrar ufak tefek ışıklar belirmişti." (Reşat Nuri Güntekin)

ÖDEV

  1. [isim] Yapılması, yerine getirilmesi, insanlık duygusu, töre ve yasa bakımından gerekli olan iş veya davranış, vazife, vecibe
    • "Doktor da rahattır. Ödevini yapmıştır." (Haldun Taner)
  2. Öğretmenin öğrencilere okul dışında yapmaları için verdiği çalışma

ÖVÜŞ

  1. [isim] Övme işi veya biçimi

ÖZEL

  1. [sıfat] Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
  2. Bir kişiyi ilgilendiren, hususi, zatî
    • "Özel bir diyeceği varmış gibi koluma girdi sokakta." (Necati Cumalı)
  3. Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı
  4. Dikkate değer
    • "Özel bir ilgi gösterdi."
  5. Ayırt edici bir niteliği olan
  6. Her zaman görülenden, olağandan farklı
    • "Özel durumları da göz önüne alalım."

ÖĞLE

  1. [isim] Gün ortası, öğlen
    • "Ertesi gün öğleye kadar nasıl vakit geçireceğini bilemedi." (Peyami Safa)
  2. Öğle ezanı
  3. Öğle namazı
    • "Öğleyi de kılar, sonra ağıla çıkarım." (Ömer Seyfettin)

ÖRGÜ

  1. [isim] Örme işi veya biçimi
  2. Tığ, şiş veya özel makineyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle örülerek yapılmış şey
    • "İstediğiniz kadar tel örgü engelleri koyunuz." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Örülmüş saç bölüğü, belik
    • "Başı yemenili, saçları iki örgü, ayağı takunyalı sarışın bir köylü kızı bana sordu." (Refik Halit Karay)
  4. Dokumacılıkta atkı ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belli bir desene göre kesişmesi
  5. İletişim, ulaşım vb.nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi, ağ
  6. Yapı
    • "Batı Avrupa medeniyeti bütün dış ve iç örgüleriyle bana ilk defa orada ayan olmuştu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Her türlü eylem ve olaydan oluşan akış
    • "Yaşamın örgüsü içinde gereğinden bile çok çalışkanım." (Nezihe Meriç)
  8. [sıfat] Örülerek yapılmış olan, örme
    • "Örgü bir giysi."
  9. Bazı sinir veya damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum
  10. Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi veya çatısı

ÖTÜŞ

  1. [isim] Ötme işi veya biçimi
    • "Oturmuş, ağustos böcekleriyle kurbağaların tatlı tatlı ötüşlerini dinliyorduk." (Osman Cemal Kaygılı)

ÖNCÜ

  1. [isim] Önde gidip haber ulaştıran kimse
  2. Bir sanat ve düşünce akımını, çağına göre yeni bir görüşü başlatan kimse veya eser, müjdeci, avangart
  3. [sıfat] Önden gelen, önde olan, artçı karşıtı
  4. Yürüyüşte kolun ilerisinden giden kıta, pişdar, artçı karşıtı
  5. Önder, kılavuz

ÖZEK

  1. [isim] Merkez

ÖLÜK

  1. [sıfat] Canlılığı azalmış, hâlsiz

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü