Başında ça olan 6 harfli 68 kelime var. Ça ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ça olan kelimeler listesine ya da sonu ça ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ça bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Ç Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AÇ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇAVLAN
-
-
[isim]
Şelale
- "Çavlan sesinden öte bir şey duyulmuyordu şimdi." (Cahit Uçuk)
-
[isim]
Şelale
- ÇATICI
-
-
[isim]
Çatma işini yapan kimse
-
Çatı işlerini yapan kimse
-
[isim]
Çatma işini yapan kimse
- ÇALMAK
-
-
[-i]
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
- "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir." (Memduh Şevket Esendal)
-
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
- "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
- "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Ses çıkarmak, ses vermek
- "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Atmak, çarpmak, vurmak
-
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
- "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur." (Tarık Buğra)
-
Üzerine sürmek
- "Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
-
[-i]
Bozmak, zarar vermek
-
[-i]
Kumaşın bir parçasını kesmek
-
Madeni oymak, kalemle işlemek
-
[-e]
Benzemek, andırmak
- "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
-
[-i]
Süpürmek, temizlemek
- "Tozu çalmak."
-
[-i]
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
- ÇARDAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tarla, bahçe vb. yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak
-
Asma vb. bitkilerin dallarını sardırmak için direklerle yapılmış yer
- "Evin bahçeye açılan tahta kapısının üstündeki çardakta koruklar sarkıyordu." (Oktay Rifat)
-
Kameriye
- "Çardağın boşluğuna girdiğimiz vakit durmuş, eliyle yanağımı sıkmış, çenemi okşamıştı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Tarla, bahçe vb. yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak
- ÇAÇAÇA
-
Kelime Kökeni : İspanyolca
-
[isim]
Meksika'dan yayılmış, hareketli, modern bir dans
-
[isim]
Meksika'dan yayılmış, hareketli, modern bir dans
- ÇARDAŞ
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
İki veya dört zamanlı Macar halk dansı
-
[isim]
İki veya dört zamanlı Macar halk dansı
- ÇATPAT
-
-
[isim]
Çatapat
-
[isim]
Çatapat
- ÇATMAK
-
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- "Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kereste vb.ni birbirine tutturmak
-
Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek
- "Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
-
Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak
-
Kaşı, yüzü sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak
- "Komiser o yana doğru geldiğinden polis kaşlarını çattı." (Haldun Taner)
-
[-e]
Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak
- "Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-e]
Yazıyla veya sözle sataşmak
- "Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Rastlamak, karşılaşmak
- "Nerden çattım böylesi bir güzele..." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[nsz]
Sırası gelmek, zamanı gelmek
- "Bir karara varma zamanı gelip çatmıştı." (Cahit Uçuk)
-
[-e]
Gemiler birbirine çarpmak
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- ÇALGIN
-
-
[isim]
Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin
-
Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuş yemek, çalık
-
[sıfat]
Kötürüm, inmeli, sakat
-
[isim]
Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin
- ÇAYEVİ
-
-
[isim]
Çay, kahve vb. içeceklerin hazırlandığı ve içildiği yer, çay ocağı, çayhane
-
[isim]
Çay, kahve vb. içeceklerin hazırlandığı ve içildiği yer, çay ocağı, çayhane
- ÇAPKIN
-
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
-
Cinsellik hatırlatan
- "Bunlar, herhangi bir caz havasına uyar gibi omuz, gerdan kırar, kalça sallar ve mantolarını çapkın bir eda ile şöylece omuzlarının üstüne atıverirler." (Halide Edip Adıvar)
-
Haylaz
- "İyidir, hoştur ... ille velakin birazcık delişmendir, birazcık çapkındır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[ünlem]
Okşayıcı bir seslenme sözü
- "Kostüm yeni, potinler yeni, gömlek yeni ... güveyi mi giriyorsun çapkın!" (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- ÇAPULA
-
-
[isim]
Kaba deriden yapılmış ucu sivri ve kıvrık ayakkabı
-
[isim]
Kaba deriden yapılmış ucu sivri ve kıvrık ayakkabı
- ÇALKAR
-
-
[isim]
Tahıl tanesini yabancı nesnelerden seçmeye veya tohumlukta kullanılacak tahılı ayırmaya yarayan döner kalburlu araç, çalkağı, çalkak
-
[isim]
Tahıl tanesini yabancı nesnelerden seçmeye veya tohumlukta kullanılacak tahılı ayırmaya yarayan döner kalburlu araç, çalkağı, çalkak
- ÇAVŞIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Maydanozgillerden bir bitki (Opopanax chironium)
-
Bu bitkinin eczacılıkta kullanılan reçinesi
-
[isim]
Maydanozgillerden bir bitki (Opopanax chironium)
- ÇALILI
-
-
[sıfat]
Çalısı olan
-
[sıfat]
Çalısı olan
- ÇARKLI
-
-
[sıfat]
Çarkı olan
-
[isim]
Her iki yanda birer çarkı bulunan vapur
-
[sıfat]
Çarkı olan
- ÇAYLIK
-
-
[isim]
Çay ağaççıklarının yetiştiği yer
-
[sıfat]
Çay için kullanılan
- "Çaylık şeker."
-
[isim]
Çay ağaççıklarının yetiştiği yer
- ÇARÇUR
-
-
[isim]
"Gereksiz yerlere harcayıp tüketmek" anlamındaki çarçur etmek ve "gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak" anlamlarındaki çarçur olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz
- "Birikmiş parasını, elindeki sermayeyi çarçur etmesinden koruyabilmek için yine yalanlara başvuruyordu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
"Gereksiz yerlere harcayıp tüketmek" anlamındaki çarçur etmek ve "gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak" anlamlarındaki çarçur olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz
- ÇAVDAR
-
-
[isim]
Buğdaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale)
-
Bu bitkinin esmer ve uzun tanesi
-
[isim]
Buğdaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale)
- ÇARKÇI
-
-
[isim]
Kesici aletleri çarkla bileyen kimse, bileyici
-
Vapurlarda makine bölümünü yöneten kimse
- "Karısı bir deniz çarkçı subayının kızıdır." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Kesici aletleri çarkla bileyen kimse, bileyici