Başında y olan 3 harfli 31 kelime var. Y harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde y harfi olan kelimeler listesine ya da sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında y bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

YOZ

  1. [sıfat] Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan
    • "Yoz toprak. Yoz bitki."
  2. Kaba, adi, bayağı
    • "Yoz adam."
  3. Soysuz, yozlaşmış, dejenere
  4. Kısır

YAS

  1. [isim] Ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matem
    • "Sen gitmezsen Ankara'da yas tutmazlar, demek dilimin ucuna kadar gelmişken tuttum." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ben gittiğimde karısı hasta olduğu için kliniğe götürülmüş, hepsi onun yasını tutuyordu." (Falih Rıfkı Atay)

YAŞ

  1. [isim] Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)
    • "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Yaş ilerliyor. Artık geçti bizden / Kişi ev bark edinmeli vakitten." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Çocuk daha yaşında değil."
    • "Hâkimler ve savcılar altmış beş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler." (Anayasa)
  2. Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
    • "Genç yaşında. Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik." (Mahmut Yesari)
  3. Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
    • "Yetmiş beş yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti."
  4. Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi

YEL

  1. [isim] Havanın yer değiştirmesinden oluşan esinti, rüzgâr
  2. Romatizma ağrısı
  3. Kalın bağırsaktaki gaz

YAZ

  1. [isim] Kuzey yarım kürede 21 Haziran-23 Eylül tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim
    • "Çok sıcak bir yaz gecesiydi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

YAĞ

  1. [isim] Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
  2. Vazelin, mazot gibi yağları andıran ve sanayide kullanılan bir mineral madde
    • "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı." (Ercüment Ekrem Talu)
  3. Vücudun, atılması gereken amonyak, üre vb. maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
  4. Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
    • "Gül yağı."
  5. Abartılı övgü

YAN

  1. [isim] Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
    • "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Bir görev olmasına karşın, biz bu göreve yan çizmeyi yeğliyoruz." (Selim İleri)
    • "El âlem kaloriferli konaklarda yan gelip otururken sen işte böyle tir tir titrersin." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Köşke kurulalım; rahatımıza, keyfimize bakıp yan gelelim." (Sermet Muhtar Alus)
  2. Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet
    • "Yaşlı garson yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Genç bir jandarma zabiti, sert bir eda ile geçiyor, yan gözle bana bakıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Benden yana helal olsun."
    • "Annesini yanına almış."
  3. Yer
  4. Üst
  5. Birlikte, beraberinde olma
    • "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler." (Necati Cumalı)
  6. Bedenin bir bölümü
    • "Sağ yanına inme inmiş."
  7. [sıfat] Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
  8. [sıfat] İkinci derece olan
    • "İlacın yan etkileri."
  9. [sıfat] Tali
    • "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler." (Anayasa)
  10. [zarf] Bir tarafa yönelerek
  11. İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
  12. Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
  13. Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
  14. Taç

YEN

  1. [isim] Giysi kolu
    • "Yalnız ellerini yıkadı, kuruladı, yenlerini indirdi." (Ömer Seyfettin)
  2. Yılanyastığıgiller, muzgiller vb. bitki familyalarında, çiçeklerin üzerinde bir örtü gibi duran ve çoğu renkli olan bir çiçek yaprağı

YIR

  1. [isim] Ezgi, türkü, nağme
  2. Şiir

YOĞ

  1. [isim] Eski Türklerde ölüler için yapılan tören

YAD

  1. [sıfat] Yabancı

YÜZ

  1. [isim] Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
  2. Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
  3. [sıfat] On kere on, doksan dokuzdan bir artık
  4. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz
    • "Hikmet Bey'in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü." (Sermet Muhtar Alus)

YAY

  1. [isim] Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk
    • "... ama işe yaramadı, yay gibi kaşlar birbirlerine yaklaşır gibi oldular." (Tarık Buğra)
  2. Farklı amaçlarla çeşitli biçimlerde yapılan esnek parça
    • "Araba yayı. Kilidin yayı. Kanepenin yayı."
  3. Zemberek
  4. Hallacın pamuk veya yünü atmak için tokmak yardımıyla kullandığı araç
    • "Karınları hallaç yayından kopup fırlamış gibi beyaz." (Refik Halit Karay)
  5. Bir çember üzerindeki iki nokta ile bu nokta arasındaki çember parçası
  6. Bir eğriden alınan parça
  7. Keman, viyolonsel vb. çalgılarda sürterek titreşim yoluyla ses çıkarmaya yarayan parça

YİV

  1. [isim] Bir yüzeyin üzerinde çizgi biçiminde olan, sarmal girinti veya çıkıntı
  2. Bir dişli çarkta veya bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm
  3. Bir sütun gövdesinin veya bir vazo karnının çevresine eşit aralıklarla paralel veya sarmal olarak uzunlamasına açılan oyuk
  4. Ek çizgisi
    • "Kafatasının yivleri."
  5. Saçta ayırma yeri

YER

  1. [isim] Dünya
    • "Yer bakır gök demir kesilmiş, günlerden beri deniz karış karış aranmış, balık yoktur." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Sinemada zar zor bir yer bulduk."
    • "Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı." (Mahmut Yesari)
    • "Hakkın var imam, hakkın var, yerden göğe kadar hakkın var." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
    • "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" (Memduh Şevket Esendal)
    • "Bu maddede yer alan genel sıralama sebepleri temel hak ve hürriyetleri tümü için geçerlidir." (Anayasa)
    • "Aklımda yer etmiş olmalı ki mahalleden çıkarken biliyordum oraya gideceğimi." (Orhan Pamuk)
    • "Hanımların içinde rezil olmuştur, yer yarılsa da içine geçsem diye aklından geçmiştir." (Haldun Taner)
  3. Gezinilen, ayakla basılan taban
    • "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." (Haldun Taner)
    • "Herkes onun az zamanda büyük yer tutacağını, bir zaman gelip sefir, nazır olacağını söylüyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından ... yerine getirilir." (Anayasa)
  4. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge
    • "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Kadınlara yer vermek alışkanlığı da olmadığından, çok kez ayakta kalır." (Erhan Bener)
  5. Durum, konum, vaziyet
    • "Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir."
  6. Ülke
  7. Görev, makam
    • "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" (Memduh Şevket Esendal)
  8. Önem
    • "Uçağın yurt savunmasındaki yeri."
  9. İz
  10. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
    • "Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."
  11. Ekime elverişli toprak parçası, arazi
    • "Çorak yerde ot bitmez."
  12. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal
    • "Toplantı yeri. Kaza yeri."
  13. Otel, motel vb.nde kalınacak oda
    • "Yeriniz var mı?"
  14. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye
    • "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." (Haldun Taner)
  15. Durum, konum
    • "Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"

YUH

  1. [ünlem] Birine karşı beğenilmeyen veya öfke duyulan bir durumda haykırılan söz, yuha
    • "Bu yeni kişilik artık Beşiktaş tribününden hakeme yuh çekemez." (Haldun Taner)

YEK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Bir, tek

YOL

  1. [isim] Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
    • "Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu." (Nezihe Araz)
    • "Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim." (Mahmut Yesari)
  2. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
    • "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı." (Çetin Altan)
    • "Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız, diye yol gösterirler." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Yola öğle yemeğinden sonra çıktık." (Samim Kocagöz)
  3. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
    • "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor." (Zeyyat Selimoğlu)
    • "Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler." (Orhan Kemal)
    • "Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi." (Selim İleri)
  4. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
    • "Su yolu. Sel yolu."
    • "Seniha'nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. Yolculuk
    • "Yola çıkmak. Yoldan kalmak."
  6. Gidiş çabukluğu, hız
    • "Bu vapurun yolu az."
  7. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
    • "Celal Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür." (Haldun Taner)
  8. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik
    • "Duyguların eğitimi de en iyi sanat yoluyla olur."
  9. Kumaşta bulunan çizgi
  10. Kez, defa
  11. Gaye, uğur, maksat
    • "Bu yolda çok emek harcandı."
  12. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
    • "Bu işi yapmanın bir yolu vardır."

YAL

  1. [isim] Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek

YOK

  1. [sıfat] Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
    • "Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım." (Memduh Şevket Esendal)
    • "İki saatte ağaç yetiştireceklermiş. -Yok, devenin başı!"
    • "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." (Atilla İlhan)
    • "İttihat ve Terakki'nin yok olduğu bir günde ben İttihatçı'yım diyen bu adam, onun var olduğu günlerde, kötülüklerine bütün gücü ile karşı koyan adamdı." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Yasak
    • "İçki, sigara yok."
    • "Yok yok, gidelim!"
  3. [isim] Olmayan, bulunmayan şey
    • "Sen yoktan anlamaz mısın?"
  4. [edat] "Hayır" anlamında kullanılan bir söz
    • "Geldiler mi? -Yok, daha gelmediler."
  5. [bağlaç] Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz
    • "Verdiler, ne âlâ; yok vermediler, döner gelirsin."
  6. [bağlaç] Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz
    • "Yok kâğıdı kalmamış, yok mürekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneler!"
    • "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım." (Atilla İlhan)
  7. [edat] Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
    • "Yok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü