Sonunda un olan 5 harfli 47 kelime var. UN ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde un olan kelimeler listesine ya da başında un olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DERUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İç, içeri, öz
-
Gönül, yürek, ruh
-
[isim]
İç, içeri, öz
- SOMUN
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Yuvarlak ve şişkin ekmek
- "Çocuk işe başlamadan Şaban amca bir çanak yoğurtla bir yarım somunu getiriyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Yuvarlak ve şişkin ekmek
- MADUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alt
-
Ast
-
[isim]
Alt
- OLGUN
-
-
[sıfat]
Yenecek duruma gelmiş (meyve)
- "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar." (Refik Halit Karay)
-
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı (kimse), kâmil
- "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Yenecek duruma gelmiş (meyve)
- BABUN
- ...
- KOYUN
-
-
[isim]
Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries)
- "Kafa göz yara yara Hüsn ü Aşk'ı okuyor, hayranları da koyun kaval dinler gibi dinliyorlardı." (Asaf Halet Çelebi)
-
Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse
-
[isim]
Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries)
- YOĞUN
-
-
[sıfat]
Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif
-
Koyu, kalın
- "Yoğun bir sis."
-
Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.)
-
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
- "O bölgede nüfus yoğundur."
-
Dolu, sıkı, sıkışık, çok
-
Şişman, iri, tombul
- "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..." (Atilla İlhan)
-
Kaba, kalın, iri (elek, iğne)
-
[sıfat]
Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif
- ZEBUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Güçsüz, zayıf, âciz
- "İnsan gözünden ziyade, bu kafese konmuş vahşi, yırtıcı hayvanların, içleri hırs, haşinlik ve ürkeklikle dolu, heybetli fakat zebun gözlerine benziyordu." (Refik Halit Karay)
- "Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek." (Yavuz. Sultan Selim)
- "Bir zaman gelir ki sırf kendi icadımız olan bir his elinde zebun kalırız." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[sıfat]
Güçsüz, zayıf, âciz
- KORUN
-
-
[isim]
Üst derinin en dış tabakası
- "Korun tabakası deriyi koruyan bir oluşumdur."
-
[isim]
Üst derinin en dış tabakası
- KANUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yasa
- "Ben bir gazeteciyim. Kanunları çiğnemişsem bu ülkenin savcıları gerekeni yaparlar." (Ahmet Ümit)
- "Kanun yoluyla faizcilik yapan bankalar tutmuştur iki yanı." (Necati Cumalı)
-
Geçerli olan kural
- "Dünyanın en büyük kanunu, nefsini müdafaa ve muhafaza etmek için karnını doyurmaktır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Yasa
- TOSUN
-
-
[isim]
Danalıktan yeni çıkmış genç boğa
-
Sağlıklı, tıknaz delikanlı
- "Yanında oturan nefer, tosun bir oğlan; ona dik dik bakıyor, kızıyor gibi görünüyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Danalıktan yeni çıkmış genç boğa
- CÜNUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Delilik
-
[isim]
Delilik
- AFSUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Büyü
-
[isim]
Büyü
- MEZUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir okulu bitirerek diploma almış (kimse)
- "Olsa olsa sanat enstitüsü mezunudur." (Haldun Taner)
-
İzin almış, izinli
- "Vedia'dan öğrendim, seyahate çıkacakmışsınız, mezunmuşsunuz." (Peyami Safa)
-
Bir iş için yetki verilmiş, yetkili
- "Bunu yapmaya mezun değilim."
-
[sıfat]
Bir okulu bitirerek diploma almış (kimse)
- BUDUN
-
-
[isim]
Kavim
-
Ulus, millet
-
[isim]
Kavim
- SORUN
-
-
[isim]
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
- "İskemlesinde sıkıntıyla kıpırdanarak iç geçirdiğini duydum, sorun çıkarmaya başladığımı düşünüyordu." (Ahmet Ümit)
-
Sıkıntı veren durum, dert
-
[isim]
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
- ZORUN
-
-
[isim]
Mecburiyet
- "Biz artık ilkel insan anlayışımızı değiştirmek zorununu duyuyoruz." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Mecburiyet
- YEKUN
- ...
- KULUN
-
-
[isim]
Altı aylığa kadar olan at veya eşek yavrusu
-
[isim]
Altı aylığa kadar olan at veya eşek yavrusu
- KARUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çok zengin kimse
-
[isim]
Çok zengin kimse