Sonunda iz olan 5 harfli 49 kelime var. İZ ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde iz olan kelimeler listesine ya da başında iz olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- NAFİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Delip geçen
-
İçe işleyen
-
Sözü geçen, etkili olan
-
[sıfat]
Delip geçen
- ESKİZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Taslak
- "Fuayede eski afişler, eski oyunlarından dekor eskizleri var." (Haldun Taner)
-
[isim]
Taslak
- VECİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kısa ve etkili (söz)
- "Bu bahsi çok veciz ve çok hazin bir ifadeyle anlatan..." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Kısa ve etkili (söz)
- CEVİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Cevizgillerin örnek bitkisi olan, uzun ömürlü, gövdesi kalın, kerestesi değerli, yurdumuzda çok yetişen ağaç (Juglans regia)
- "Ceviz ağaçlarının altına çökebilir, tabakalarınızdan birer sigara yakabilirsiniz." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Onun kırdığı cevizler artık haddini aştı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[sıfat]
Bu ağacın kerestesinden yapılmış
- "Yedekleri ise ceviz dolabın alt tarafına kaldırılmıştı." (Necati Cumalı)
-
Bu ağacın dışı kabuklu, içi yağlı ve nişastalı yemişi, koz
-
[isim]
Cevizgillerin örnek bitkisi olan, uzun ömürlü, gövdesi kalın, kerestesi değerli, yurdumuzda çok yetişen ağaç (Juglans regia)
- VALİZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Genellikle yolculukta içine çamaşır vb. eşya konulan küçük el bavulu
- "Ufak bir iş de bulmuş, istasyonda valiz taşıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Genellikle yolculukta içine çamaşır vb. eşya konulan küçük el bavulu
- DENİZ
-
-
[isim]
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi
- "Biz tayfaları da deniz tuttu ama geminin doktoru bir defacık olsun, görünmedi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapıyorlardı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Denize açıldıktan beş on gün sonra iki ciddi fırtına ile karşılaştım." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Bu su kütlesinin belirli bir parçası
- "Marmara Denizi. Karadeniz."
-
Aydaki düzlükler
-
Geniş alan
-
Çokluk, yoğunluk
-
[isim]
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi
- NAÇİZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Değersiz, önemsiz
- "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." (Atatürk)
-
[sıfat]
Değersiz, önemsiz
- EFRİZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Friz
-
[isim]
Friz
- HACİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir alacağın ödenmesi için borçlunun parasına, aylığına veya malına icra dairesi tarafından el konulması
- "Türkân'ın kocası oturdukları evin eşyalarını hacizden zor kurtarmıştı." (Atilla İlhan)
- "Ya parayı verirsiniz ya da haciz korum." (Burhan Felek)
-
[isim]
Bir alacağın ödenmesi için borçlunun parasına, aylığına veya malına icra dairesi tarafından el konulması
- KERİZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Geriz, çirkef, pislik
-
Kumar
-
Kolayca kandırılabilen kimse, aptal
-
Eğlenti
-
[isim]
Geriz, çirkef, pislik
- TAVİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ödün
- "Galiplerin yenilen devletlere hiçbir taviz vermeyecekleri hissediliyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Ödün
- İŞSİZ
-
-
[sıfat]
İşi olmayan
- "Ben kendimi faydalı bir adam farz ettiğim hâlde, sen kendini niçin işsiz ve tufeyli sayıyorsun?" (Kemal Tahir)
-
[sıfat]
İşi olmayan
- GALİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kaba ve çirkin, iğrenç
-
[sıfat]
Kaba ve çirkin, iğrenç
- KİLİZ
-
-
[isim]
Hasır otu
-
[isim]
Hasır otu
- TEMİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı, pak
- "İçki yerine soğuk su, temiz ayran... var." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bizim yazarımız temize çektikten sonra romanı elinde dolaşır dururdu kapı kapı." (Necati Cumalı)
- "Sonra kendini büsbütün temize çıkartmak için üstünün ve eşyasının aranmasını istedi." (Reşat Nuri Güntekin)
- "... gazete kendi evin, temize çıktığın gün gelmezsen küserim bak." (Atilla İlhan)
-
Özenle yapılmış
- "Temiz iş. Temiz dayak."
-
Çok az kullanılmış veya hiç kullanılmamış olan, özrü olmayan
- "Temiz araba."
-
Ahlakça lekesiz, necip, nezih
- "Biraz fazla saf olmakla beraber çok temiz ve nazik bir çocuk..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Kirli, lekeli, bulaşık olmayan bir biçimde
- "Temiz giyinmek."
-
[sıfat]
Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı, pak
- YEDİZ
-
-
[sıfat]
Yedisi bir arada doğan (çocuk)
-
[sıfat]
Yedisi bir arada doğan (çocuk)
- GENİZ
-
-
[isim]
Ağız ve burun boşluğunun arka bölümü
- "Genzi iyice yanmıştı, konuşamıyordu, başını iki yana sarsarak niçin diye sordu." (Tarık Buğra)
- "Genzinden çıkardığı seslerle ağlama taklidi yapıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Ağız ve burun boşluğunun arka bölümü
- FEYİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Verimlilik, gürlük, ongunluk, bereket
-
Artma, çoğalma
-
İlerleme, kültürel gelişme, olgunluk
- "Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimiz gençliğine bahşedeceği feyiz Cumhuriyet hükûmeti için ne mutlu eser olacaktır." (Atatürk)
-
Manevi haz, mutluluk, iç huzuru
-
[isim]
Verimlilik, gürlük, ongunluk, bereket
- FİLİZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Yeni sürmüş körpe ve küçük dal veya yaprak, sürgün
- "Yeşil çeltik filizleri bir parmak uzunluktaydı." (Yahya Kemal)
- "O sene ise buğday ekmişler, tam filiz verecekken Sakarya taşmış, yirmi gün çekilmemişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Yeni sürmüş körpe ve küçük dal veya yaprak, sürgün
- DİKİZ
-
-
[isim]
Bakma, gözetleme, erkete
- "İsterseniz siz masanın altından dikiz edin ama belli olmasın." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Jale ... bilmem ben onu yine yakın dikize almış mıydım?" (Salâh Birsel)
-
[isim]
Bakma, gözetleme, erkete