İçinde in olan 5 harfli 173 kelime var. İçerisinde İN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında in olan kelimeler listesine ya da Sonu in ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EROİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyuşturucu bir madde
- "Cavidan'ın kardeşi serseri suratlı, eroin kullanan bir çocuktu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyuşturucu bir madde
- DİNAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bahreyn, Cezayir, Irak, Kuveyt, Libya, Tunus, Ürdün ve eski Yugoslavya'da kullanılan para birimi
-
Yaklaşık olarak altın liranın dörtte biri değerinde olan eski bir para
-
[isim]
Bahreyn, Cezayir, Irak, Kuveyt, Libya, Tunus, Ürdün ve eski Yugoslavya'da kullanılan para birimi
- ZİNDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Dinç, canlı, diri, sağlam
- "Gerçi bıyıkları kırlaşmış ise de vücudu zinde." (Memduh Şevket Esendal)
- "Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Dinç, canlı, diri, sağlam
- KUZİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın kız çocuğu, kız yeğen, böle
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın kız çocuğu, kız yeğen, böle
- CİNCİ
-
-
Cin çağırma, onlarla konuşma vb. iddialarla geçimini sağlayan (kimse)
- "Cinci hoca."
-
Cin çağırma, onlarla konuşma vb. iddialarla geçimini sağlayan (kimse)
- İNGİN
-
-
[sıfat]
Engin (II), münhat
- "İngin yerlere gittim mi daha bir iyilik, daha bir ferahlık duyuyorum kendimde." (Nurullah ataç)
-
[isim]
Nezle
- "Burun ingini. Göğüs ingini. Bağırsak ingini."
-
[sıfat]
Engin (II), münhat
- KABİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Küçük, özel bölme
- "Telefon kabini."
-
Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde küçük bölme
-
Uçakta yolcuların oturduğu bölüm
-
Plajda soyunma yeri
- "Sonra kabinini gösterdi Özer'e. Hadi giyin, kabinimin kapısından gel al beni." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Küçük, özel bölme
- DİNLİ
-
-
[sıfat]
Dini olan
-
[sıfat]
Dini olan
- HAZİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Acıklı, üzüntü veren, dokunaklı, hüzünlü
- "Her şey dayanılmayacak kadar hazindi." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Acıklı, üzüntü veren, dokunaklı, hüzünlü
- ANJİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, hunnak
-
[isim]
Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, hunnak
- FİTİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler tarafından değerlendirilemeyen organik bir bileşik
-
[isim]
Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler tarafından değerlendirilemeyen organik bir bileşik
- İNDİS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir harf üzerine konulan işaret
-
Bir harf, benzer fakat yine de değişik biçimlerde iki veya daha çok kez kullanılmak istendiğinde harfin üstüne veya altına eklenen ayırıcı işaret
-
Bir kökün derecesini göstermek için kök işaretinin kolları arasına konulan sayı
-
[isim]
Bir harf üzerine konulan işaret
- LAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- "Halis bir şiir fena okunabilir lakin sahte bir şiir iyi okunamaz." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- DİNCİ
-
-
[isim]
Dinî görüşleri her alana yaymak isteyen kimse
-
[isim]
Dinî görüşleri her alana yaymak isteyen kimse
- SİNİR
-
-
[isim]
Duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet
- "Koket ruhu artık yüzünün sinirlerini idare etmiyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "... moda deyince çıldırmaz, çok gülerse siniri tutup sonra yarım saat ağlamaz." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bu söz sarhoş olmayan zevcesinin fena hâlde sinirine dokunmuş." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Genç kadının korkudan sinirleri bozuldu." (Haldun Taner)
-
Rahatsız edici, hastalık derecesine varan özellik
- "Bu kadının bir siniri var, kan görünce bayılır."
-
Herhangi bir şey, bir olay karşısında tepki gösterme duyarlığı ve kişinin ruhsal niteliği
- "Sende hiç sinir yok mu, bu kadar aldırmazlık olur mu?"
- "Tren kalktıktan biraz sonra sinirlerdeki gerginlik geçer." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Hoşa gitmeyen, can sıkan
- "Ne sinir şey!"
-
Kas kirişi ve zarı
- "Etin sinirlerini ayırmak."
-
[isim]
Duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet
- SİNEK
-
-
[isim]
Çift kanatlılardan, birtakım uçucu böceklerin genel adı
- "Elverişli durumların kokusunu hemencecik alıyor, sinekten yağ çıkartmasını biliyordu." (Tarık Buğra)
-
İskambil kâğıtlarının siyah renkte yoncayı andıranı, ispati
-
[isim]
Çift kanatlılardan, birtakım uçucu böceklerin genel adı
- BEYİN
-
-
[isim]
Kafatasının üst bölümünde beyin zarı ile örtülü, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, dimağ
- "Kızgın güneşin altında bütün gün beynim kaynıyor." (Orhan Kemal)
- "Akşam eve gelip de heykelin başını boyun yerinden çatlamış ve güzelim mermer başlığı tuzla buz olmuş görünce beynim sıçradı." (Haldun Taner)
- "Beyni sulanan bu ayyaş, iğrenç mahluku onlara anlatmakta ne fayda olabilirdi." (Mahmut Yesari)
- "Bu satırları okuyunca Mustafa beyninden vurulmuşa döndü." (Erhan Bener)
-
Muhakeme, usa vurma
-
Bir şeyi yönetmede önemli görevi olan kimse
-
Akıl, anlayış
-
Bilgisi, eğitimi, düşüncesi yüksek düzeyde olan kimse
- "Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli beyinlerden biridir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kafatasının üst bölümünde beyin zarı ile örtülü, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, dimağ
- BİNGİ
-
-
[isim]
Kemerler üzerine oturtulmuş kubbe ile kemerlerin arasını kapatan üçgen biçimindeki kubbe parçalarından her biri
-
[isim]
Kemerler üzerine oturtulmuş kubbe ile kemerlerin arasını kapatan üçgen biçimindeki kubbe parçalarından her biri
- MÜMİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İnanan, inançlı, imanlı, mutekit
-
[isim]
Müslüman
- "Koca Mustafapaşa ücra ve fakir İstanbul / Ta Fetih'ten beri mümin, mütevekkil, yoksul." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
İnanan, inançlı, imanlı, mutekit
- DEĞİN
-
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, dek
- "Kıyıdan bir alkış sesi geldi... Odanın güneşli duvarına değin." (Melih Cevdet Anday)
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, dek