İçinde ö olan 4 harfli 98 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GÖRE
-
-
[zarf]
Bir şeye uygun olarak, bir şey uyarınca, gereğince
- "... günün modasına göre taranmış saçlarıyla güzel bir kadın başı uzandı bahçeye." (Necati Cumalı)
-
Bakılırsa, hesaba katılırsa, göz önünde tutulunca, bakarak, nazaran
- "Bilginlerin dediğine göre on milyona yakın Türk yurt değiştirdi." (Nezihe Araz)
-
[zarf]
Bir şeye uygun olarak, bir şey uyarınca, gereğince
- KÖSE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Bıyığı, sakalı çıkmayan (erkek)
- "Köse kâtip, gözlerini kırpıştırarak dinlemeye başlamıştı." (Kemal Tahir)
-
[sıfat]
Bıyığı, sakalı çıkmayan (erkek)
- ÖNCÜ
-
-
[isim]
Önde gidip haber ulaştıran kimse
-
Bir sanat ve düşünce akımını, çağına göre yeni bir görüşü başlatan kimse veya eser, müjdeci, avangart
-
[sıfat]
Önden gelen, önde olan, artçı karşıtı
-
Yürüyüşte kolun ilerisinden giden kıta, pişdar, artçı karşıtı
-
Önder, kılavuz
-
[isim]
Önde gidip haber ulaştıran kimse
- ÖREN
-
-
[isim]
Eski yapı veya şehir kalıntısı, harabe, virane
-
[isim]
Eski yapı veya şehir kalıntısı, harabe, virane
- ÖTRE
-
-
[isim]
Arap harfli metinlerde bir ünsüzün o, ö, u, ü seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret
-
[isim]
Arap harfli metinlerde bir ünsüzün o, ö, u, ü seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret
- ÖVÜŞ
-
-
[isim]
Övme işi veya biçimi
-
[isim]
Övme işi veya biçimi
- ÖRME
-
-
[isim]
Örmek işi
-
[sıfat]
Örülerek yapılmış olan
- "Üstüne açık kahverengi yün örme bir ceket giymişti." (Peyami Safa)
-
[isim]
Örmek işi
- GÖZE
-
-
[isim]
Hücre
-
Su kaynağı
-
[isim]
Hücre
- ÖNCE
-
-
[isim]
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
- "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
İlk olarak, başlangıçta, sonra karşıtı
- "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim." (Burhan Felek)
-
[isim]
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
- ÖZGÜ
-
-
[sıfat]
Birine, bir şeye ait olan, belli bir kimsede veya şeyde bulunan, has, mahsus
- "Hepsi de halis sporculara özgü sevimli bir çocukluk ve candanlık içinde kocamışlardı." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Birine, bir şeye ait olan, belli bir kimsede veya şeyde bulunan, has, mahsus
- ÖĞÜT
-
-
[isim]
Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat
- "Bütün öğütlerine itaat ettiğim hâlde hiçbir şeye muvaffak olamıyorduk." (Aka Gündüz)
- "Ayağını denk al yavrum, ateşle oyun olmaz, diye öğüt verdi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat
- ÖNEL
-
-
[isim]
Bir işin tamamlanması için tanınan ek süre, mehil
-
İş sözleşmesine göre işçinin işten çıkarılmadan önce belirlenen süre
-
[isim]
Bir işin tamamlanması için tanınan ek süre, mehil
- KÖŞE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye
- "Kutunun sivri köşesi."
- "Kemanın ince gıy gıylarına boş mağaralardaki ses akisleri gibi öten pes perdeden bir öksürük köşe tutuyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Böyle bir köşeye atılmak, iktidardan uzak kalmak, diri diri gömülmekti benim için." (Turan Oflazoğlu)
- "Bir köşeye çekilip ölümü beklemek." (Ömer Seyfettin)
-
İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer
- "Seniha Hanım parmağını odanın köşesine uzattı." (Peyami Safa)
-
İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer
- "Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi." (Ömer Seyfettin)
-
Bölüm, yer veya yan
- "Burgaz'ın sokaklarında her köşeden Türkçe işitiliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Kuytu, tenha veya ücra yer
-
Kimsenin kolay kolay uğramadığı yer
- "İlk adımda otel, han, kahve köşeleri bulmak ihtiyacı baş gösterecek." (Refik Halit Karay)
-
Futbol alanını oluşturan yan ve kale çizgilerinin kesişme noktalarından her biri, korner
-
[isim]
Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye
- ÖMÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaşam
- "Yok yere geçirdim günü, ah nideyim ömrüm seni." (Yunus Emre)
- "... ihtiyar adam hazin bir ömür geçiriyordu." (Falih Rıfkı Atay)
- "Orada ümitler ve hayal sukutlarıyla geçen, bir ömre bedel hareketli hayatı!" (Refik Halit Karay)
- "Ekonomik özgürlüğümden bir nebze olsun ödün vermeyeceğim ömrüm oldukça." (Azra Erhat)
-
Çok hoşa giden şey
- "Bu adamın arkadaşlığı ömürdür."
-
[isim]
Yaşam
- ÖRGÜ
-
-
[isim]
Örme işi veya biçimi
-
Tığ, şiş veya özel makineyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle örülerek yapılmış şey
- "İstediğiniz kadar tel örgü engelleri koyunuz." (Falih Rıfkı Atay)
-
Örülmüş saç bölüğü, belik
- "Başı yemenili, saçları iki örgü, ayağı takunyalı sarışın bir köylü kızı bana sordu." (Refik Halit Karay)
-
Dokumacılıkta atkı ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belli bir desene göre kesişmesi
-
İletişim, ulaşım vb.nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi, ağ
-
Yapı
- "Batı Avrupa medeniyeti bütün dış ve iç örgüleriyle bana ilk defa orada ayan olmuştu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Her türlü eylem ve olaydan oluşan akış
- "Yaşamın örgüsü içinde gereğinden bile çok çalışkanım." (Nezihe Meriç)
-
[sıfat]
Örülerek yapılmış olan, örme
- "Örgü bir giysi."
-
Bazı sinir veya damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum
-
Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi veya çatısı
-
[isim]
Örme işi veya biçimi
- ÖZGE
-
-
[sıfat]
Başka
- "Güzel sever diye isnat ederler / Benim haktan özge sevdiğim mi var?" (Karacaoğlan)
-
[sıfat]
Başka
- ÖRTÜ
-
-
[isim]
Örtmek için kullanılan şey
- "Hekim, hastanın üstündeki örtüyü açtı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun." (Ömer Seyfettin)
-
Yapılarda çatı, dam
-
[isim]
Örtmek için kullanılan şey
- ÖVME
-
-
[isim]
Övmek işi, sena, medih
- "Şikâyetleri kesilince İstanbul'u övmeye başladı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Övmek işi, sena, medih
- ÖBEK
-
-
[isim]
Küme
- "Bahçeye iner, bir çiçek öbeğinin dibinde bir hasır iskemleye otururdu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Genel olarak yaş, kimyasal yapı, uzay dağılımları ve hızları bakımından benzer özellik gösteren yıldızlar veya yıldızlar kümeleri
-
Özne, yüklem veya çeşitli tümleçlerle birlikte kullanılan sözlerin bütünü
- "Özne öbeği. Yüklem öbeği."
-
[isim]
Küme
- ÖRÜŞ
-
-
[isim]
Örme işi veya biçimi
-
[isim]
Örme işi veya biçimi