İçinde sı olan 4 harfli 22 kelime var. İçerisinde SI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında sı olan kelimeler listesine ya da Sonu sı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
IS
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ISIN
-
-
[isim]
Kalori
-
[isim]
Kalori
- SIMA
-
-
[isim]
Sımak durumu veya biçimi
-
[isim]
Sımak durumu veya biçimi
- SIDK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Doğruluk, gerçeklik
- "... adına en soylu dileklerde bulunduğumuz bu bağırgan, kaba ve düşüncesiz insan yığınından, o dakikada sıdkım sıyrılmaya yetti." (Atilla İlhan)
-
İçten bağlılık
-
[isim]
Doğruluk, gerçeklik
- SIĞA
-
-
[isim]
Kapasite
-
[isim]
Kapasite
- ASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- "Bir belgenin aslı."
- "Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek."
- "Ömrü savaş içinde geçer insanın, aslına bakarsan, ekmeğini topraktan çıkarmak için." (Azra Erhat)
-
Kök, köken, kaynak
- "Yazının aslı resimdir."
-
Gerçeklik
- "Bu haberin aslı yok."
-
Soy, nesep
- "İnsan dedi, aslını unutmamalıdır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Gerçek, esas, hakikat
- "Genç kızın bıraktığı mektup asıl sebebi meydana çıkarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir şeyin temelini oluşturan, ana
-
[sıfat]
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan
- "Asıl sanat budur."
-
[sıfat]
Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı
- "Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı."
-
(a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak
- "İşin asıl tuhaf tarafı. Kabahat asıl bundadır."
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- SASI
-
-
[sıfat]
Küf ve çürük gibi kokan
-
Kokuşmuş
-
Tatsız
-
[sıfat]
Küf ve çürük gibi kokan
- SIKI
-
-
[sıfat]
Dar
- "Sıkı bir kemer."
- "İşini sıkı tut."
- "Seniha etrafını bu kadar sıkıya alan bu adamlardan hiç sıkılmıyor mu?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Sıkıya geldi mi borç etmekten çekinmez, sonra bu borçları ödemek için evinin eşyasını satar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan
- "Sıkı bir denk."
- "Başkan son zamanlarda işleri sıkıya aldı."
-
Zorlu, güçlü ve etkili
- "En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir." (Burhan Felek)
-
Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan
- "Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı
-
Yoğun
- "Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim." (Atatürk)
-
Cimri
-
[zarf]
Sıkıca, iyice
- "Sıkı giyinmek."
-
[isim]
Disiplin
-
[isim]
Zorlayıcı durum
- "Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı."
-
[isim]
Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü
- "İlk sıkıyı babam attı." (Samim Kocagöz)
-
Güçlü ve çabuk, hızlı
- "Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Dar
- SIRF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Yalnızca
- "Sırf vazife diye yaptığım bu ufak tefek hizmetler boşa gitti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Tümüyle, bütün olarak, büsbütün
- "Kâhinliğimin sırf bir tesadüfe dayandığı oy birliği ile kabul edildi." (Haldun Taner)
-
[zarf]
Yalnızca
- ASIK
-
-
[sıfat]
Somurtkan
-
Asılı
-
[sıfat]
Somurtkan
- SIPA
-
-
[isim]
Eşek yavrusu
-
[isim]
Eşek yavrusu
- SIZI
-
-
[isim]
Hafif ve ince ağrı
- "Eli yarama dokunur dokunmaz bütün sızılarım birden diniverecek." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Ruhsal acı, ıstırap
- "Depremlerin acısını sızısını belirtmek de adı sanı bilinmez köylü şairlere düşer." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Hafif ve ince ağrı
- AĞSI
-
-
[sıfat]
Ağ görünüşünde olan, ağ gibi örülmüş olan
-
[sıfat]
Ağ görünüşünde olan, ağ gibi örülmüş olan
- SIVA
-
-
[isim]
Herhangi bir yapıdaki yüzeyleri düzgünleştirmek için kullanılan, yarı akışkan, kum, kireç, çimento karışımı veya toprak harç
-
Bir yapının duvarlarına sürülen ince harç tabakası
-
[isim]
Herhangi bir yapıdaki yüzeyleri düzgünleştirmek için kullanılan, yarı akışkan, kum, kireç, çimento karışımı veya toprak harç
- ISIL
-
-
[sıfat]
Isı ile, sıcaklıkla ilgili, termik
-
[sıfat]
Isı ile, sıcaklıkla ilgili, termik
- ASIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yüzyıl
-
Çağ
-
[isim]
Yüzyıl
- ASIM
-
-
[isim]
Asma işi
-
[isim]
Asma işi
- BASI
-
-
[isim]
Resim klişesi, dökme harf, taş kalıp kullanarak makine yardımı ile kâğıt, bez vb.ne yazı, resim çıkarma işi
-
[isim]
Resim klişesi, dökme harf, taş kalıp kullanarak makine yardımı ile kâğıt, bez vb.ne yazı, resim çıkarma işi
- SIRA
-
-
[isim]
Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi
- "Şehir esnafı şekercisinden tutun da berberine kadar iki sıra durup kendisini alkışladılar." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Söz arasında, bir sırası düşünce Salim Bey feminist'i ondan da sordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu biçimdeki topluluğun durumu
- "Sırayı bozmayın."
- "Hani bazen sırası geliyor da maziye merbutiyet, filan diyoruz." (Memduh Şevket Esendal)
-
Belirli bir düzene ve niteliğe göre dizilme durumu
- "Boy sırası. Yaş sırası."
-
Bir şeye ayrılan, uygun görülen veya rastlayan zaman
- "Bu sırada, elinde paketiyle gelen Mustafa Efendi yaklaştı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tahtadan oturak
- "Oturacak yerler tahta sıralardan olur." (Salâh Birsel)
-
Dershane, meclis vb. yerlerde kullanılan ve oturup yazı yazacak biçimde yapılmış olan mobilya
-
Düzen
- "Sıraya girmek. Sıraya dizilmek."
-
Ardı, arkası, önü ve yanı kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kuran ve "ardından, arkasından, önünden, yanından, beraberinde" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Ardı sıra gelmek. Arkası sıra koşmak. Önü sıra gitmek. Yanı sıra yürümek."
-
[isim]
Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi
- SIRP
- ...
- SILA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma
- "Ara sıra memlekete, sılaya gitmek lazım." (Refik Halit Karay)
-
Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer
- "Bakarım bakarım sılam görünmez / Ara yerde yıkılası dağlar var." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma