İçinde r olan 3 harfli 108 kelime var. İçerisinde R harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında r harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu r harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kuvvet, kudret
-
[isim]
Kuvvet, kudret
- FAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Taşıtların ön bölümünde bulunan, kısa ve uzun mesafeyi aydınlatmaya yarayan ışık düzeneği
- "Taksi yaklaşırken farların ışıkları gittikçe güçlenerek yukarılara doğru tırmandı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Taşıtların ön bölümünde bulunan, kısa ve uzun mesafeyi aydınlatmaya yarayan ışık düzeneği
- BOR
-
-
[sıfat]
İşlenmemiş, taşlık, sert, ekilmemiş (toprak), borak
-
[sıfat]
İşlenmemiş, taşlık, sert, ekilmemiş (toprak), borak
- PÜR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Dolu (II)
-
[sıfat]
Dolu (II)
- YER
-
-
[isim]
Dünya
- "Yer bakır gök demir kesilmiş, günlerden beri deniz karış karış aranmış, balık yoktur." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Sinemada zar zor bir yer bulduk."
- "Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı." (Mahmut Yesari)
- "Hakkın var imam, hakkın var, yerden göğe kadar hakkın var." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
- "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" (Memduh Şevket Esendal)
- "Bu maddede yer alan genel sıralama sebepleri temel hak ve hürriyetleri tümü için geçerlidir." (Anayasa)
- "Aklımda yer etmiş olmalı ki mahalleden çıkarken biliyordum oraya gideceğimi." (Orhan Pamuk)
- "Hanımların içinde rezil olmuştur, yer yarılsa da içine geçsem diye aklından geçmiştir." (Haldun Taner)
-
Gezinilen, ayakla basılan taban
- "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." (Haldun Taner)
- "Herkes onun az zamanda büyük yer tutacağını, bir zaman gelip sefir, nazır olacağını söylüyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından ... yerine getirilir." (Anayasa)
-
Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge
- "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Kadınlara yer vermek alışkanlığı da olmadığından, çok kez ayakta kalır." (Erhan Bener)
-
Durum, konum, vaziyet
- "Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir."
-
Ülke
-
Görev, makam
- "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" (Memduh Şevket Esendal)
-
Önem
- "Uçağın yurt savunmasındaki yeri."
-
İz
-
Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
- "Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."
-
Ekime elverişli toprak parçası, arazi
- "Çorak yerde ot bitmez."
-
Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal
- "Toplantı yeri. Kaza yeri."
-
Otel, motel vb.nde kalınacak oda
- "Yeriniz var mı?"
-
Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye
- "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." (Haldun Taner)
-
Durum, konum
- "Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"
-
[isim]
Dünya
- KUR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri
- "Resmî kura göre doların değeri yeniden ayarlandı."
-
Düzey
-
[isim]
Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri
- CER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çekme, sürükleyerek götürme
- "... padişahlardan birinin torunu çıkageldi, yarı ümmi bir adamla cerre çıkmıştı ." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Çekme, sürükleyerek götürme
- ROL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
- "Halide Edip Hanım'ın Kenan Çobanları'nda rol almıştı bu kız." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Rol yapmaya kalkışsa yüzüne gözüne bulaştıracağını biliyordu." (Tarık Buğra)
- "Sizinle benim bunda bir rolümüz oldu muydu?" (Sait Faik Abasıyanık)
- "Görgülü rolüne çıkmış zekâsız bir türediye benzeyecek." (Refik Halit Karay)
-
Bir işte bir kimse veya şeyin üstüne düşen görev
- "Ev kadını rolünü çok ciddiyetle ele almıştım." (Halide Edip Adıvar)
- "Bunda ne hocanın bilgisi ne çocuğun çalışkanlığı rol oynar." (Burhan Felek)
-
Gerçek olmayan davranış, gösteriş
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
- ERG
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
C. G. S. sisteminde, uygulama noktasını, kuvvet yönünde 1 cm hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yaptığı işe eşit olan iş birimi: Bir kilogrammetre 981 x 105 erge eşittir
-
[isim]
C. G. S. sisteminde, uygulama noktasını, kuvvet yönünde 1 cm hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yaptığı işe eşit olan iş birimi: Bir kilogrammetre 981 x 105 erge eşittir
- RUZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gün
-
[isim]
Gün
- RUM
- ...
- TER
-
-
[isim]
Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı
- "O kadar sırsıklam ter içinde idi ki cesaret edemedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "... göbek taşında ter atarken bunaldı."
- "Elleri ayakları buz kesildi, soğuk bir ter boşandı bütün vücudundan." (Çetin Altan)
-
[isim]
Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı
- IRA
-
-
[isim]
Karakter
-
[isim]
Karakter
- RUJ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Türlü renklerde dudak boyası
- "Yanaklara, dudaklara, gül renkli ruj sürülmüş ama belli belirsiz." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Türlü renklerde dudak boyası
- RUF
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Çatı, dam
-
[isim]
Çatı, dam
- REY
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Oy
- "Parlamentoda itimat reyi alamayan her hükûmet şüphesiz istifa etmek zorunda kalacaktır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ekseriyeti öksürüklü ise de henüz rey verecek kadar kolunu oynatabilir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Düşünce, görüş, fikir
- "Vicdanları ile baş başa düşünüp sonra da aralarında müşavere ederek reylerini bildireceklerdi." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Oy
- GIR
-
-
[isim]
Söz, lakırtı
-
[sıfat]
Yalan, uydurma
-
[isim]
Söz, lakırtı
- PER
- ...
- ARK
-
-
[isim]
İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, arık
-
[isim]
İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, arık
- HAR
-
-
[isim]
"Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek" anlamlarındaki har vurup harman savurmak deyiminde geçen bir söz
- "Akşama kadar Meram bağlarında har vurup harman savuruyordu." (Aka Gündüz)
-
[isim]
"Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek" anlamlarındaki har vurup harman savurmak deyiminde geçen bir söz