İçinde dı olan 6 harfli 33 kelime var. İçerisinde DI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında dı olan kelimeler listesine ya da Sonu dı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DIĞDIK
-
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz
- BALDIR
-
-
[isim]
Bacağın dizden ayak bileğine kadar olan bölümü, incik
- "Dizlerinde, baldırlarında sızı kalmadı." (Ömer Seyfettin)
-
Bu bölümün yumuşak ve şişkin olan arka tarafı
-
[isim]
Bacağın dizden ayak bileğine kadar olan bölümü, incik
- DIZMAN
-
-
[sıfat]
İri yapılı, uzun boylu, şişman
- "Dızman bir adam."
-
[sıfat]
İri yapılı, uzun boylu, şişman
- PALDIM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yük ve binek hayvanının, semer veya eyerinin ileri kaymasını önlemek için arka ayaklarının kaba etleri üzerinden geçirilen kayış
- "O başta: Kuskunu kopmuş eğerli düldüller. Bu başta: Paldımı düşmüş semerli bülbüller." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[isim]
Yük ve binek hayvanının, semer veya eyerinin ileri kaymasını önlemek için arka ayaklarının kaba etleri üzerinden geçirilen kayış
- BILDIR
-
-
Geçen yıl, bir yıl önce
- "Bıldırdan beri tembel, ağır gölgelerin sessizce dolaştığı yolları aceleci şekiller doldurmuş." (Refik Halit Karay)
-
Geçen yıl, bir yıl önce
- FILDIR
-
-
[sıfat]
Çabuk, hızlı, telaşlı
- "Kara yağız, az tombul, fıldır göz, son derece kanı sıcak biridir." (Salâh Birsel)
-
[sıfat]
Çabuk, hızlı, telaşlı
- YALDIZ
-
-
[isim]
Eşyaya altın veya gümüş görünüşü vermek için kullanılan, sıvı veya yaprak durumundaki altın, gümüş ve bunların taklidi olan madde
- "Boya değil, altın yaldız vursan manda gözü gibi donuk duruyor." (Burhan Felek)
-
Bu madde ile eşyalara yapılan süs
-
Aldatıcı dış görünüş, göz boyama
- "Onun kibarlığı yaldızdan ibarettir."
-
[isim]
Eşyaya altın veya gümüş görünüşü vermek için kullanılan, sıvı veya yaprak durumundaki altın, gümüş ve bunların taklidi olan madde
- SANDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İçine çeşitli şeyler konulan, tahtadan yapılmış, kapaklı ev eşyası
- "Köhne kitap sandıklarının başında kendi sahiplerinden başka kimseler görünmüyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "İleride yine ona gönderilmek üzere bir de sandık düzmesine ne mâni vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Meyve, sebze koymaya yarayan, tahta veya plastikten yapılmış, dört köşe kap
-
Bir kurumda para alınıp verilen yer
- "Mal sandığı. Sandık emini."
-
Kamu kesiminde çalışan personelin sosyal güvenlik işlerini yürüten kuruluş
- "Emekli Sandığı."
-
Yapılarda kum, çakıl vb. şeyleri ölçmek için kullanılan, üstü ve altı açık, dört köşeli tahtadan ölçü aleti
-
Kamu kesiminde çalışan personelin kendi durumunda düşük faiz ve taksitler hâlinde geri ödemek üzere borç para aldığı birim
-
Seçimlerde oy pusulalarının atıldığı kutu
-
Mahalle tulumbacılarının omuzda taşıdıkları sandık biçimi tulumba
-
[isim]
İçine çeşitli şeyler konulan, tahtadan yapılmış, kapaklı ev eşyası
- TANDIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın
-
Bazı yerlerde, kışın ayakları ısıtmak amacıyla alçak bir masanın altına mangal konulup üstüne yorgan örtülerek yapılan düzen
-
[isim]
Yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın
- DIRDIR
-
-
[isim]
Bezginlik verecek biçimde söylenen söz
-
[isim]
Bezginlik verecek biçimde söylenen söz
- DADILI
- ...
- ÇANDIR
-
-
[sıfat]
Karışık, melez
-
Aşılanmamış, yaban
-
[sıfat]
Karışık, melez
- ZINDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse)
- "Nazarında herkes zındıktı, hırsızdı, yalancıydı." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse)
- BIZDIK
-
-
[isim]
Ufak çocuk
-
[isim]
Ufak çocuk
- ÇAVDIR
- ...
- DIZDIZ
- ...
- DIZLAK
-
-
[sıfat]
Dazlak
-
[sıfat]
Dazlak
- DIŞTAN
-
-
[sıfat]
Aslında olmayıp sonradan ve dışarının etkisiyle ortaya çıkan (düşünceler)
-
[sıfat]
Aslında olmayıp sonradan ve dışarının etkisiyle ortaya çıkan (düşünceler)
- YILDIZ
-
-
[isim]
Güneş ve ay dışında gökyüzünde görülen ışıklı gök cisimlerinden her biri
- "Baktık geceden fecre kadar ellerde / Yıldızlara yükselen kadehler gördük." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Adayı ve adalıları o kadar sevmeme rağmen bir türlü yıldızım barışmamıştır." (Burhan Felek)
- "Yeni Dâhiliye Nazırı Zati Bey'in yıldızı parladıkça Zaptiye Nazırı Selim Paşa'nın ikbali sönmeye yüz tuttu." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu gecelerin artık benzi soluyor, talihi kararıyor, yıldızı sönüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Meşhur sinema ve müzikhol sanatçısı, star
- "Bir keresinde de bir yerli opera yıldızımız gelmişti." (Haldun Taner)
-
Bir noktadan çevreye beş veya daha fazla çıkıntısı olan çok köşeli şekil
- "Türk bayrağındaki yıldız beş ışınlıdır."
-
[sıfat]
Bu biçimde olan
-
Bir toplulukta, bir meslekte, üstün başarı gösteren kimse
- "Cebirde, geometride, fizikte sınıfımızın yıldızı idim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Baht, şans, talih
-
Kuzey yönü, kuzey
-
[isim]
Güneş ve ay dışında gökyüzünde görülen ışıklı gök cisimlerinden her biri
- ÇILDIR
- ...