İçinde dal olan 6 harfli 29 kelime var. İçerisinde DAL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında dal olan kelimeler listesine ya da Sonu dal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A D L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
DAL
2 Harfli Kelimeler
AD, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VANDAL
- ...
- DALGIÇ
-
-
[isim]
Deniz dibine inilebilecek özel donanımla su altında çalışmayı meslek edinen kimse, balık adam, kurbağa adam
-
Başkasına ait olan bir şeyi habersiz alma huyunda olan kimse
-
[isim]
Deniz dibine inilebilecek özel donanımla su altında çalışmayı meslek edinen kimse, balık adam, kurbağa adam
- DALSIZ
-
-
[sıfat]
Dalı olmayan
-
[sıfat]
Dalı olmayan
- DALYAN
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Deniz, göl ve ırmakların kıyılara yakın yerlerinde ağ ve kazıklarla oluşturulan, büyük balık avlama yeri
- "Gidip de gelmeyen kocaları, yetişmiş dalyan gibi evlatları..." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Deniz, göl ve ırmakların kıyılara yakın yerlerinde ağ ve kazıklarla oluşturulan, büyük balık avlama yeri
- VİDALI
-
-
[sıfat]
Vidası olan
-
Vida ile tutturulmuş
-
[sıfat]
Vidası olan
- DALCIK
-
-
[isim]
Ana dalın kollarından her biri, küçük dal
-
[isim]
Ana dalın kollarından her biri, küçük dal
- FEODAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Derebeylikle ilgili
- "Bütün istedikleri, amaçladıkları toplumun yarı feodal düzenini sürdürmekti." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Derebeylikle ilgili
- DALGIR
-
-
[isim]
Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık, meneviş, hare
-
[isim]
Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık, meneviş, hare
- ODALIK
-
-
[isim]
Bir erkeğin nikâhsız olarak aldığı kadın
- "Eskiden bu senin dediklerini yapanlara odalık denirdi." (Burhan Felek)
-
Padişah, şehzade ve paşaların saraya alınan karavaşlar arasından seçtikleri kadın, ikbal
- "Rahmetli bilmem ne paşanın odalığı imiş." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Bir erkeğin nikâhsız olarak aldığı kadın
- DALDIZ
-
-
[isim]
Marangozların kullandığı ağaç oymaya yarayan oluklu demir alet
-
Ağaçtan oyulmuş arı kovanı
-
Ağaçtan oyulmuş yayık
-
Petekten bal almak için kullanılan demir kepçe, demir bıçak
-
[isim]
Marangozların kullandığı ağaç oymaya yarayan oluklu demir alet
- DALINÇ
-
-
[isim]
Kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, istiğrak, meditasyon
-
Günlük hayatın sıkıntılarından sıyrılmak amacıyla bağdaş kurarak sessiz ve hareketsiz bir biçimde düşüncelerden uzaklaşma, kendini dinleme, istiğrak, meditasyon
-
[isim]
Kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, istiğrak, meditasyon
- SEDALI
-
-
[sıfat]
Ötümlü
-
[sıfat]
Ötümlü
- SANDAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir ağaç (Santalum album)
-
[isim]
Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir ağaç (Santalum album)
- ADALAT
- ...
- DALFES
-
-
[isim]
Üstünde sarık bulunmayan, sarıksız fes
-
[isim]
Üstünde sarık bulunmayan, sarıksız fes
- AĞDALI
-
-
[sıfat]
Ağdalanmış
-
Bilinmeyen kelimelerden, anlaşılması güç sözlerden oluşan (deyiş)
-
Karmaşık
- "Tam bir düşünce denemezdi buna. Sakız gibi uzayan, ağdalı bir düş gibiydi bunlar." (Oktay Rifat)
-
[sıfat]
Ağdalanmış
- ADALAR
- ...
- GIDALI
-
-
[sıfat]
Besini olan, besinli
-
[sıfat]
Besini olan, besinli
- DALMAK
-
-
[-e]
Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek
- "Oğlanlar denize dalıp tekneyi sağdan soldan, arkadan önden itmeyi denediler." (Haldun Taner)
- "İlk geldiğimizde hava değiştirmekten olmalı, dalıp gidiyorduk." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Bir yerin içine girmek
- "İkisi uçar gibi kapısında koca bir telefon çanı asılı dükkândan içeri daldılar." (Haldun Taner)
- "Biz bir dalıp çıkacağız."
-
[nsz]
Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden geçmek
- "Çocuk ateşi çıkınca daldı."
- "Nerede bulunduğu belli olmaz, her yere dalıp çıkar."
-
[nsz]
Uyumak
- "O serinlik içinde Tevfik dalmış. Uyandığı vakit güneş çoktan doğmuştu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Başka bir şeyle uğraşamayacak veya başka bir şeyi düşünemeyecek biçimde kendini bir şeye kaptırmak
- "Yemek hazır, kitaba çok dalmışsınız, buyurunuz." (Peyami Safa)
-
Güreşte rakibinin belden aşağı bir yerini aniden tutmak
-
[-e]
Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek
- BUDALA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Zekâca geri olan (kimse), alık
- "Biz ondan yaşlı üç akıllı bu budalaya inandık." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Ahmak, bön
- "Kendisi için bu budalaların arasında bir dakika geçirmek artık bir asır kaybetmeye müsaviydi." (Ömer Seyfettin)
-
Bir şeye aşırı düşkün
- "Kibarlık budalası."
-
[sıfat]
Zekâca geri olan (kimse), alık