İçinde c olan 4 harfli 119 kelime var. İçerisinde C harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında c harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu c harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ACYO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı miktar ile indirimden sonraki tutarı arasında doğan fark
-
Bir ticaret senedinin yenilenmesinde alınan komisyon
-
Senetli kredi işlemlerinde bankaların yaptıkları tahsilat
-
[isim]
Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı miktar ile indirimden sonraki tutarı arasında doğan fark
- HACI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Din buyruklarını yerine getirmek için hacca gitmiş Müslüman
-
Kudüs, Efes vb. kutsal bir yeri ziyaret etmiş olan Hristiyan
-
[isim]
Din buyruklarını yerine getirmek için hacca gitmiş Müslüman
- CILK
-
-
[sıfat]
Bozularak kokmuş (yumurta)
-
Cıvık
- "Çok çamurlu, cılk yollarda çoğu kadın olan köylüler, toplanmış bizi seyrediyorlardı." (Halide Edip Adıvar)
-
İrinlenmiş
- "Uyuzlunun bilekleri cılk yara içindeydi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sözünün eri olmayan
-
[sıfat]
Bozularak kokmuş (yumurta)
- BOCA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin rüzgâr almayan yanı, rüzgâr altı, orsa veya rüzgâr üstü karşıtı
- "Ne var ki Ateşoğlu dümendeydi. Yükseldi, yine boca etti." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Geminin rüzgâr almayan yanı, rüzgâr altı, orsa veya rüzgâr üstü karşıtı
- EVCİ
-
-
Tatil günlerini evinde geçiren yatılı öğrenci, er vb
-
Tatil günlerini evinde geçiren yatılı öğrenci, er vb
- İCAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Buluş
- "Nihayet, yaza çize ilk satırı üç nokta ile başlayan yeni bir tarz icat ettim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Gerçekmiş gibi gösterme çabası
- "Çok durduğumdan şüphelenmesinler diye uydurma bir tamir icat ettim." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Buluş
- CELİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
-
Parlak, cilalı
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
- CİMA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnsanlarda çiftleşme, cinsel ilişki
-
[isim]
İnsanlarda çiftleşme, cinsel ilişki
- CIRT
-
-
[isim]
Kâğıt, kumaş vb. yırtılırken çıkan ses
-
[isim]
Kâğıt, kumaş vb. yırtılırken çıkan ses
- GÖCE
-
-
[isim]
Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
-
Yarılmış ve kırılmış bulgurdan yapılan çorba
-
[isim]
Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
- İZCİ
-
-
[isim]
İz güderek aradığını bulabilen kimse, keşşaf
-
Dayanışma ve yardımlaşma duygularını geliştirmek, ruhça ve bedence güçlendirilmek için kamplarda ve okullarda eğitilen genç
- "Tam bu sırada, sokağın başından bir izci alayı sökün etti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
İz güderek aradığını bulabilen kimse, keşşaf
- OCAK
-
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- "Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur." (Falih Rıfkı Atay)
- "Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar, diye düşünüyordum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük." (Peyami Safa)
-
Şömine
- "Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
- "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak." (Haldun Taner)
-
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
- "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür." (Salâh Birsel)
-
Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
- "Mermer ocağı. Kömür ocağı."
-
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası
- "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
- "Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunusani
- "Ocak ayını sevmem, oldum olası." (Burhan Felek)
-
Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri
-
Ev, aile, soy
- "Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı." (Aka Gündüz)
-
Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- RÜCU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme
- "Hakkı olmak hakkından kim rücu edecek?" (Peyami Safa)
-
Kayıtım
-
[isim]
Geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme
- BACA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol
- "Kırlangıçlar daha çok sahildeki apartmanların bacalarında, pencere pervazlarında barınıyorlar." (Haldun Taner)
-
Su yolu, lağım, maden ocağı vb. yer altı yapılarının hava deliği
-
Çatı penceresi
-
[isim]
Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol
- CİCİ
-
-
[sıfat]
Sevimli, cana yakın, hoş, güzel, hoşa giden
- "Ümit! Ah benim cici kardeşim." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Sevimli, cana yakın, hoş, güzel, hoşa giden
- CEHT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çaba, çabalama
- "Ağlamamak için yaptığı büyük bir ceht gayesine varamadı ve gözyaşları boşandı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Çaba, çabalama
- ÖNCE
-
-
[isim]
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
- "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
İlk olarak, başlangıçta, sonra karşıtı
- "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim." (Burhan Felek)
-
[isim]
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
- AMCA
-
-
[isim]
Babanın erkek kardeşi
-
[ünlem]
Yaşlı erkeklere saygı için kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Babanın erkek kardeşi
- CİNS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tür, çeşit
- "Portakal, turunç cinsinden bir meyvedir."
-
Aralarında ortak özellikler bulunan varlıklar topluluğu
- "Bizim operetlerimiz cinsinden bir sürü halk tiyatroları var." (Haldun Taner)
-
Soy, kök, asıl
- "Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur." (Mehmet Emin Yurdakul)
-
[sıfat]
Garip, tuhaf
-
Pek çok ortak özellikleri bulunan türler topluluğu
-
[sıfat]
Diğerlerine göre üstün nitelikleri olan
- "Derler ki cins kediler bu çirkinliği gizlemek için tenha yerlerde ölmeye giderlermiş." (Peyami Safa)
-
[isim]
Tür, çeşit
- ACAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Atılgan
-
Güçlü ve becerikli, çevik, enerjik
- "Bunlar yarının kadın hakları savunucuları, acar avukatları olacak soydandırlar." (Haldun Taner)
-
Yeni
-
[sıfat]
Atılgan