İçinde be olan 6 harfli 153 kelime var. İçerisinde BE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında be olan kelimeler listesine ya da Sonu be ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EZBERE
-
-
[zarf]
Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak
- "Siz piyesi âdeta ezbere biliyorsunuz." (Peyami Safa)
- "Buraların altını ezbere bilirim, ezbere." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aslını, gerçeğini anlamadan, bilmeden, düşünmeden, incelemeden
- "Sen bunu ezbere söylüyorsun."
-
[zarf]
Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak
- BEZMEK
-
-
[-den]
Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bıkıp usanmak
- "Kibrit kullanmaktan bezdiğimiz için bir eski çakmakla gazı yakmaktayız." (Burhan Felek)
-
[-den]
Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bıkıp usanmak
- BEYLİK
-
-
[isim]
Bey olma durumu
-
Bir çeşit küçük ve ince asker battaniyesi
-
[sıfat]
Devletle ilgili, devlete özgü olan, devlet malı olan, mirî
-
[sıfat]
Herkesin kullandığı, herkesin bildiği
- "Çaresiz yine güneyde beylik bir tatil köyüne gideceğiz." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Basmakalıp
- "Aramızdaki konuşmalar, beylik konuşmalar sınırını aşmamıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Rahat yaşama
-
Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke, emirlik, emaret, mirlik
- "Sonunda bütün bu beylikler Osmanlı İmparatorluğu'nun bayrağı altında toplandı." (Cahit Uçuk)
-
Hükûmet
- "Beylikten alacaklı olmak."
-
[isim]
Bey olma durumu
- ÖZBEÖZ
-
-
[sıfat]
Gerçek, öz (I)
- "Bu özbeöz İstanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Gerçek, öz (I)
- BEZELİ
-
-
[sıfat]
Bezesi olan
-
Bezeği olan, bezekli
-
[sıfat]
Bezesi olan
- NEBEVİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Peygamberle ilgili, peygambere ilişkin
-
[sıfat]
Peygamberle ilgili, peygambere ilişkin
- ZELBER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Büyük yük üzerine konulan küçük yük
-
[isim]
Büyük yük üzerine konulan küçük yük
- BESİCİ
-
-
[isim]
Sığır, davar vb. hayvanları besleyerek semirten, satan kimse
-
[isim]
Sığır, davar vb. hayvanları besleyerek semirten, satan kimse
- BEDAVA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Karşılıksız, parasız, emeksiz, caba
- "Muharebe içinde herkese bedava şeker, pirinç, bulgur dağıtmış." (Ömer Seyfettin)
-
Çok ucuz
-
[zarf]
Herhangi bir bedel ödemeden
- "Bedava yaşıyoruz bedava / Hava bedava, bulut bedava / Dere tepe bedava." (Orhan Veli Kanık)
-
[sıfat]
Karşılıksız, parasız, emeksiz, caba
- BERDUŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Başıboş, serseri kimse
- "Serseriler, berduşlar, kopuklar başlarını masalara dayayarak sabahlar burada." (Salâh Birsel)
-
[sıfat]
Pis, bozuk, bakımsız
- "Bir büyük mü büyük hangar, bir dağınık berduş yatak..." (Çetin Altan)
-
[isim]
Başıboş, serseri kimse
- İCABET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme
-
Bir buyruk veya isteğe uyma, kabul etme, razı olma
-
[isim]
Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme
- BELASI
- ...
- BEDAYİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Estetik yönü ağır basan güzellikler
-
[isim]
Estetik yönü ağır basan güzellikler
- BEŞİRİ
- ...
- GRABEN
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Çöküntü hendeği
-
[isim]
Çöküntü hendeği
- MİNBER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Camilerde hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli, yüksekçe yer
-
[isim]
Camilerde hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli, yüksekçe yer
- BERELİ
-
-
[sıfat]
Beresi olan
- "Zaten siyah bereli kadın da hep aynı yerde idi." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Beresi olan
- BEZEME
-
-
[isim]
Süsleme, tezyin
-
Süs, süsleyen şey
-
[isim]
Süsleme, tezyin
- BESLEK
-
-
[isim]
Besleme, hizmetçi, ahretlik
-
[isim]
Besleme, hizmetçi, ahretlik
- İSABET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma
- "Bir kurşun isabetiyle öldü."
- "Düşman uçağı isabet aldı."
- "Kurşun hedefe isabet etti."
-
Piyango vb. şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma
- "Piyangodan yüz bin lira isabet etti."
-
Öneri, düşünce veya söz, yerinde olma
- "Bu sözünde isabet var."
- "O hâlde yalnız çıkmış olduğuma çok isabet etmiştim." (Halide Edip Adıvar)
-
Yanılmazlık
- "Kapının yanına isabet eden ilk koltuktakinin tıraşı bitmişti." (Ömer Seyfettin)
-
Güzel rastlantı
- "Bize uğramanız isabet, biz de sizi arıyorduk."
-
[ünlem]
"Çok güzel, iyi oldu" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma