İçinde ağı olan 8 harfli 48 kelime var. İçerisinde AĞI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ağı olan kelimeler listesine ya da Sonu ağı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A I Ğ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
AĞI
2 Harfli Kelimeler
AĞ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AĞITLAMA
-
-
[isim]
Ölmüşleri anmak için düzenlenen törende okunan övgü
-
[isim]
Ölmüşleri anmak için düzenlenen törende okunan övgü
- KILAĞILI
-
-
[sıfat]
Kılağılanmış, keskin duruma getirilmiş olan, zağlı
-
[sıfat]
Kılağılanmış, keskin duruma getirilmiş olan, zağlı
- YAPAĞICI
-
-
[isim]
Yün ve yapağı alıp satan kimse, yapakçı
-
[isim]
Yün ve yapağı alıp satan kimse, yapakçı
- BAĞIRTMA
-
-
[isim]
Bağırtmak işi
-
[isim]
Bağırtmak işi
- YAĞIŞSIZ
-
-
[sıfat]
Yağışı olmayan, kurak
-
[sıfat]
Yağışı olmayan, kurak
- AĞIRSAMA
-
-
[isim]
Ağırsamak hareketi
- "Bu ağırsamaları anlamakla beraber aldırmayan Hilmi, eteğinden ayrılmıyor, peşi sıra yürümekten vazgeçmiyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Ağırsamak hareketi
- ÇAĞIRTMA
-
-
[isim]
Çağırtmak işi
-
[isim]
Çağırtmak işi
- BAĞIRSAK
-
-
[isim]
Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü
-
[isim]
Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü
- BAĞILDAK
-
-
[isim]
Beşikteki çocuğun düşmemesi için beşiğe sarılıp bağlanan, kumaştan yapılmış enli bağ
-
Kadınların âdet zamanında bağladıkları bez
-
[isim]
Beşikteki çocuğun düşmemesi için beşiğe sarılıp bağlanan, kumaştan yapılmış enli bağ
- KAĞITLIK
- ...
- KIZCAĞIZ
-
-
[isim]
Kendisine karşı şefkat ve acıma duyulan kız
- "Narin bir kızcağızın yanındaki boş yere sokuldu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Kendisine karşı şefkat ve acıma duyulan kız
- DAĞILMAK
-
-
[nsz]
Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
- "Yolcular artık yavaş yavaş dağılıyorlardı." (Haldun Taner)
-
Değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
-
Parçalanarak yayılmak, ufalanmak
- "Kentin eski merkezindeki evler kendiliğinden yıkılıyor, bahçe duvarları dökülüp dağılıyordu." (Ayla Kutlu)
-
Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak
- "Oda dağıldı."
- "Siyah saçları hare hare suyun yüzüne dağıldı." (Cahit Uçuk)
-
Birliği, beraberliği bozulmak
- "Golü yiyince takım dağıldı. Babanın ölümünden sonra aile dağıldı."
-
Bir topluluğun, kuruluşun varlığı son bulmak, fesholunmak, münfesih olmak
-
Yavaş yavaş kaybolmak, yok olmak
- "Ona ne zaman rastlasanız içiniz açılır, efkârınız dağılır." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
- SACAYAĞI
-
-
[isim]
Üzerine tencere, tava vb. koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üç ayaklı çember veya üçgen biçiminde demir destek
-
Her zaman dayanışma içinde olan kimseler
-
[isim]
Üzerine tencere, tava vb. koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üç ayaklı çember veya üçgen biçiminde demir destek
- BUNCAĞIZ
-
-
[sıfat]
Bu kadar, bu kadarcık
-
Bu zavallı, bu küçücük
- "Buncağızlar henüz ilk aşk aşamasında." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Bu kadar, bu kadarcık
- KIRAĞILI
-
-
[sıfat]
Kırağısı olan
- "İşte niyetim o vergili, kırağılı, o tohumu çürüklü topraktan çok, denizle uğraşmak." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Kırağısı olan
- DAĞITMAK
-
-
[-i]
Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak
- "Düşman ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırlardı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[nsz]
Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmek
- "Muhacir kümeleri arasında ekmek dağıtmakla uğraşan yaşlıca bir adama seslendi." (Peyami Safa)
-
Herhangi bir şeyi ayrı ayrı kimselere vermek
-
Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak
- "Odayı dağıtmak. Kâğıtları dağıtmak."
-
Güçlü bir vuruşla büyük bir zarara yol açmak
- "Bir yumrukta beynini dağıttı."
-
[nsz]
İletmek, ulaştırmak
- "Selamlar dağıtarak telaşsız ve yorgun bana doğru yürüyordu." (Refik Halit Karay)
-
Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek
- "Kooperatifi dağıttılar."
-
Kurulu bir düzeni bozmak
-
Etkisini, gücünü azaltmak, gidermek
-
[nsz]
Ne yaptığını bilmeyecek kadar içip kendinden geçmek
-
[nsz]
Değişik sebeplerle kendini koyuvermek, beklenmedik davranışlarda bulunmak
-
[-i]
Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak
- BAĞIRDAK
-
-
[isim]
Bağıldak
-
[isim]
Bağıldak
- KILAĞICI
- ...
- ÇAĞIRMAK
-
-
[-i]
Birinin gelmesini kendisine yüksek sesle söylemek, seslenmek
- "Beyaz gömlekli zurnacısını çağırarak sandalyeye çıkardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Herhangi birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek
- "O akşam Orhan'ı yemeğe çağırdı." (Tarık Buğra)
-
[nsz]
Binmek için bir araç istemek
- "Bir taksi çağırdım." (Cahit Uçuk)
-
[nsz]
Yüksek sesle şarkı, türkü söylemek
- "Türküler çağırarak tahta siliyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Birinin gelmesini kendisine yüksek sesle söylemek, seslenmek
- CANCAĞIZ
-
-
[isim]
"Kendiliğinden isterse, içinden gelirse" anlamındaki cancağzı isterse deyiminde geçen bir söz
- "Tayfur Bey görünmezse görünmesin, cancağzı isterse görünsün!" (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
"Kendiliğinden isterse, içinden gelirse" anlamındaki cancağzı isterse deyiminde geçen bir söz