İçinde y olan 4 harfli 158 kelime var. İçerisinde Y harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında y harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

MAYT
...
DEYİ

  1. [isim] Dil, söz, işaret, mimik vb. anlatım araçlarının bütünü, logos
  2. Hristiyan felsefesinde Tanrı kelamını insanlara ulaştıran oğul, logos

YARA

  1. [isim] Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik
    • "Mendilimi bir çatkı şekline sokarak başıma, yaramın üzerine sardım." (Refik Halit Karay)
    • "Beyzade sağ salim kurtulacak ama İbiş ağır bir yara alacaktı." (Tarık Buğra)
  2. Bir şeyin iç veya dış yüzünde herhangi bir etki ile oluşan ve tehlikeli olabilen oyuk, gedik, yarık
    • "Geminin omurgasındaki yara."
    • "Bizde de bir aklıevvel çıksa şu son durumda yaraya şifa verecek neler söylerdi?" (Haldun Taner)
  3. Dert, üzüntü, acı
    • "Bu yarayı deşmeyin."

YİNE

  1. [zarf] Yeniden, bir daha, tekrar, gene
  2. Öyle de olsa, öyle olmasına karşılık
  3. Buna rağmen, bununla birlikte

YENİ

  1. [sıfat] Kullanılmamış olan, eski karşıtı
    • "Yeni giysi. Yeni ayakkabı."
  2. Oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan
    • "Yeni haber. Yeni moda."
  3. En son edinilen
    • "Yeni eve taşındık."
  4. İşe henüz başlamış
    • "Yeni öğrenci. Yeni asker."
  5. O güne kadar söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş olan
    • "Yeni bir buluş. Yeni bir düşünce."
  6. Tanınmayan, bilinmeyen
    • "Yeni imzalara rastlıyoruz."
  7. Daha öncekilerden farklı olan
    • "Yeni ihtiyaçlarımız var."
  8. [zarf] Biraz önce, çok zaman geçmeden
    • "Yeni tanıştığım orman uzmanları çok nazik ve kibar insanlardı." (Çetin Altan)

ZAYİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kaybolma, yitme
  2. [sıfat] Kayıp
  3. [sıfat] Yok olmuş, elden çıkmış, mahvolmuş
  4. [sıfat] İşe yaramayan, yararsız, boş

AYOL

  1. [ünlem] Genellikle kadınların kullandığı bir seslenme sözü
    • "Ayol! Sen nerelerde kaldın?"

UYUZ

  1. [isim] Uyuz böceğinin, üst derinin altına girerek yaptığı kaşındırıcı, bulaşıcı bir deri hastalığı
    • "Ne söyleyeceksen söyle Allah aşkına, uyuz etme insanı." (Atilla İlhan)
  2. [sıfat] Bu hastalığa tutulmuş olan
    • "Uyuz köpekler gibi ne arkadan geliyorsun?" (Salâh Birsel)
  3. Hareketli, canlı olmayan, uyuşuk, pısırık, miskin kimse
    • "Bu uyuz, can acısından bağıracaktı, ağzı açıldı; ama sesi çıkmadı." (Memduh Şevket Esendal)

UYAR
...
YAZI

  1. [isim] Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi
    • "Türklerde yazının kullanılması eskidir."
    • "Bir yazarı ve yapıtını alımlamak, alımladıklarımızı da yazıya geçirerek başkalarına açıklamak..." (Selim İleri)
    • "Benim yerinden dahi kımıldatmaya gücümün yetmediği Afrika seyahatnamesini yere indirtir, kendim de yere uzanır, gözlerim ağrıyıncaya kadar yazıları sökmeye çalışırdım." (Haldun Taner)
  2. Alfabe
    • "Türk yazısı. Arap yazısı. Nota yazısı"
  3. Harfleri yazma biçimi
    • "İnci gibi bir yazı. Okunaklı yazı."
  4. Herhangi bir konuda yazılmış bilim, düşünce ve sanat ürünü
    • "İstiklal Harbi'nde millî duyguları aksettiren ümit ile dolu yazılarını hâlâ unutmadık." (Orhan Seyfi Orhon)
  5. Anlam, sanat veya biçim bakımından yazılan şey, makale
    • "İlk yazı denemelerim için gazete bulmaya çalışıyorum." (Falih Rıfkı Atay)
  6. Metal paraların üzerinde değeri yazılan yüzü
  7. Yazgı

ŞÜYU

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Herkesçe duyulma, yayılma

PEYK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Uydu
  2. [sıfat] Bir başkasına bağımlılığı olan
    • "Peyk devletler."

OLEY
...
AYIK

  1. [sıfat] Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
    • "Ayık kafa ile mektubu okudu."
  2. Anlayışlı, uyanık
    • "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor." (Muzaffer Uyguner)
  3. [zarf] Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde

DAYI

  1. [isim] Annenin erkek kardeşi
  2. Cesur, yiğit
  3. [ünlem] Yaşlı erkeklere söylenen bir seslenme sözü
    • "O kadarcık okumaktan kanun anlaşılsa avukata ekmek mi kalırdı, dayı!" (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Kayırıcı
    • "Bunların çok bariz olan bir tarafı da siyasi dayıları sık sık değiştirmeleridir." (Peyami Safa)
  5. Kabadayı
  6. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seçimle başa getirilen yönetici

SİYA

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Kürekleri tersine kullanarak sandalı geriye yürütme

UYMA

  1. [isim] Uymak işi, intibak, riayet, tebaiyet, tevafuk
    • "Bu karşılaştıklarına uyma yeteneği, en çok kocasıyla ilişkilerinde görünüyordu." (Necati Cumalı)

UYKU

  1. [isim] Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu
    • "Rahat bir uyku uyumuştum." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "İkimiz de esniyorduk, uyku bastırıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Uykumu dağıtmak için birkaç fincan kahve içtim."
    • "Yorgunsun, uyku gözlerinden akıyor." (Aka Gündüz)
  2. Çevrede olup bitenin farkında olmama, gaflet, aymazlık
    • "Eğer bu patırtıdan, ikinci uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda, saç saça, baş başa dövüşeceklerdi." (Halide Edip Adıvar)
    • "Etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirine dayayarak çoktan uykuya varmışlardı." (Refik Halit Karay)
  3. Doğada görülen sükûnet durumu
    • "Kış süresince uykuda olan ağaçlar, baharla birlikte uyandı."

KIYI

  1. [isim] Kara ile suyun birleştiği yer
    • "Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Sular, sandalı kıyıya atıyordu." (Refik Halit Karay)
  2. Kenar, uç
    • "Su kıyısında yıkanan güvercinler gibi silkindi." (Necati Cumalı)
  3. Sahil
    • "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." (Refik Halit Karay)
  4. Issız, tenha yer

AYAK

  1. [isim] Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
    • "Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı." (Peyami Safa)
    • "Amerikan astronotu aya ayak basacağı günkü gazetelerde odalar seçimi havadisleri vardı." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor." (Halide Edip Adıvar)
  2. Bacak
    • "Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Bu kazaklar ayağa düştü."
    • "Kısmet ayağına geldi."
    • "Ayağını denk al yavrum, ateşle oyun olmaz diye öğüt verdi." (Haldun Taner)
  3. Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri
    • "İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var."
    • "Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Vücudun belden aşağı bölümü
    • "Ayağına bir pantolon çekti."
    • "Bu gece büyük hanımın kerem ve ihsan damarları ayağa kalkmıştı; köylüler mutlaka yemek yiyeceklerdi." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi
    • "Senin ayağınla köye akşama kadar varamayız."
    • "Bütün kahve halkı ayağa kalkıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  6. Basamak
  7. Fut
  8. Futun küpü alınarak hesaplanan değer
  9. Aşağı düzeyde, sıradan, bayağı
    • "Ayak takımı."
  10. Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste
  11. Yarım arşın veya 30,5 cm uzunluğundaki ölçü birimi, kadem
  12. Göl ayağı
  13. Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler
  14. Halk edebiyatında uyak
    • "Mânicilerin kafa yormadan buldukları ayaklar Cenap'ı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler." (Salâh Birsel)
  15. Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta
    • "Dikme ayağı."
  16. Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
  17. Altılı ganyanda yer alan her bir koşu

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü