İçinde t olan 3 harfli 128 kelime var. İçerisinde T harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında t harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu t harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- "Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." (Aka Gündüz)
-
Bütün, tüm
-
[zarf]
Uygun olarak, tıpkı, aynı
- "Tam istediğim gibi davrandın."
-
[zarf]
Sırasında, anında
- "Tam mağazaya gireceğim zaman arkamdan bir ses geldi." (Ömer Seyfettin)
-
Gerçek, ehliyetli, yetkin, kusursuz
- "Reşit Galip tam bir idealist gibi öldü." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Amerikan doları
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- HAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çizgi
-
Yazı
-
Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek
- "Demir yolu hattı. Otobüs hattı."
-
Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi
- "Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal
-
Sınır
- "Dalga dalga ilerleyen hücum hatlarımız birinci düşman siperlerine girdi." (Aka Gündüz)
-
Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık
- "Yüz hatları bütün bu rivayetleri doğruluyor." (Haldun Taner)
-
Vücut biçimi
- "Vücut hatlarını korumak lazım."
-
[isim]
Çizgi
- MAT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
- "İki kişiyi birden satrançta mat ettim." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
- TUĞ
-
-
[isim]
Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, sorguç
-
Padişahların ve vezirlerin başlarına taktıkları başlıkların ön tarafında bulunan tüy veya püskül biçimindeki süs
-
[isim]
Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, sorguç
- ANT
-
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- "Ant içmiştik, güya büyüyünce evlenecektik." (Haldun Taner)
-
Kendi kendine söz verme, ahit
- "Andım var, bu işi yapacağım."
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- ATE
-
-
Tanrıtanımaz
-
Tanrıtanımaz
- RET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- "Dostundan ve ötekilerden kuvvetli bir ret bekliyordu." (Peyami Safa)
-
Aile bireylerinden birinin sorumluluğunu üstünden atma, varlığını tanımama, aileden saymama
- "Evlatlıktan ret."
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- ART
-
-
[isim]
Arka, geri
- "Ardında kapı koyu karanlık bir sonsuzluğa açılıyordu." (Tarık Buğra)
- "Gidiş gelişin ardı hiç kesilmiyor."
- "Muhatabı da olmayan gecikmiş hesapların ardına düşüyordu." (Murathan Mungan)
-
Bir şeyin öbür yüzü
-
[sıfat]
Arkada bulunan
- "Art damak ünsüzü. Art teker."
-
[isim]
Arka, geri
- ÇIT
-
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- "Aşağı katta ayak sesleri. Teyzenin odasında çıt yok." (Peyami Safa)
- "İşte bak, hücre kapısını çıt çıkarmadan araladı, yine bir şey diyecek." (Atilla İlhan)
- "Bir müddet hiçbirisi kımıldamadı ve çıt çıkmadı, sonra bir hıçkırık duyuldu." (Peyami Safa)
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- ATİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gelecek
- "Ne harabiyim ne harabatiyim / Kökü mazide olan atiyim." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Gelecek
- GUT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Organizmadaki ürik asidin atılmayarak vücudun bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan hastalık, damla hastalığı, nikris
-
[isim]
Organizmadaki ürik asidin atılmayarak vücudun bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan hastalık, damla hastalığı, nikris
- TIS
-
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
- TAY
-
-
[isim]
Üç yaşına kadar olan at yavrusu
-
[isim]
Üç yaşına kadar olan at yavrusu
- TOZ
-
-
[isim]
Çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak
- "Bu talihsiz taşra kentinde, yolun iki yanındaki yeşilleri tozdan yitmiş ağaçlara bakmak insanı daha bir yalnız kalmışlık duygusu içinde bırakıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Uzaktaki yoldan açık bir otomobilin tozu dumana katarak kasabaya geldiği görüldü." (Haldun Taner)
-
Çok küçük parçacıklara bölünmüş olan herhangi bir madde
- "Bak gene bir tutam saçak tütün kalmadı. Bana yalnız tozları kalıyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bu tozu dumana katarak kaçan canavara yetişmek tıknefes lalanın kârı değildi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bu durumda olan
- "Toz boya. Toz biber."
-
[isim]
Çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak
- KİT
-
-
[isim]
Macun
-
[isim]
Macun
- ATA
-
-
[isim]
Baba
- "Olanlardan sonra yine atadan babadan gördüğümüze döndük." (Tarık Dursun K)
-
Dedelerden ve büyük babalardan her biri
- "Ey kız gözüme huri görünürsün / Atan sevmez seni benden ziyade." (Karacaoğlan)
-
Kişinin geçmişte yaşamış olan büyükleri
-
[isim]
Baba
- BOT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Küçük gemi
- "Şu botta bu kadar er var, içlerinde gözüm bir seni tuttu." (Haldun Taner)
-
Ağaç, plastik veya kauçuktan yapılmış küçük sandal
-
[isim]
Küçük gemi
- TİN
-
-
[isim]
Ruh
-
Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık
-
[isim]
Ruh
- ALT
-
-
[isim]
Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı
- "Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." (Zeki Ömer Defne)
- "İlgili sözleşmelerin altına imzamızı koyarken bu imzaya sadık kalma konusunda ne ölçüde niyetliydik?" (Ahmet Cemal)
- "Bir şey değil, karşıdan bir otomobil filan gelir de altında kalırım diye korktum." (Burhan Felek)
- "Kısa kesmekten yanaydı ama paraları uzatsa altından bir çapanoğlu çıkar mıydı?" (Orhan Kemal)
-
Bir nesnenin tabanı
- "Ayağındaki altları nalçalı koca bahçıvan kunduraları ile ona yetişmesi imkânsızdı." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Altından kalkamayacağı suçlamalar ileri sürdüler."
-
Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen bölümü
- "Altına sandalye çekmek."
-
Bir şeyin yere yakın bölümü
-
Yanan ocağın alevi
- "Fokurdamaya başlayan çaydanlığın altını kapadı." (Haldun Taner)
-
Birine göre alt aşamada olan kimse, madun
-
Sınıflamalarda ikinci derecede olan
- "Alt sınıf. Alt cins. Alt takım."
-
[sıfat]
Birkaç şeyden aşağıda olan
- "Yeleğinin alt düğmesi iliklenmemiş." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı
- AFT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ağız mukozasında görülen ufak, kirli sarı lekeler
-
[isim]
Ağız mukozasında görülen ufak, kirli sarı lekeler