İçinde k olan 5 harfli 1708 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BÖLÜK
-
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- "Bir kandil günü öteki bölükteki büyük hanımın elini öpmeye gitmiştim." (Burhan Felek)
-
Saç örgüsü
-
Hizip
-
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik
- "Şehre giren kuvvetlerimiz iki süvari bölüğünden ibaretmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı
- "Birler bölüğü, binler bölüğü, milyonlar bölüğü."
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- DÖKME
-
-
[isim]
Dökmek işi
-
[sıfat]
Bir yerden bir yere dökülen, aktarılan
- "Dökme su."
-
[sıfat]
Kapların içinde olmayan, yığın biçiminde ortaya dökülmüş olan
- "Dökme buğday. Dökme portakal. Dökme çimento."
-
[sıfat]
Kalıba dökülmek yoluyla yapılmış
- "Dökme soba."
-
[isim]
Dökmek işi
- HALUK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Temiz huylu, iyi ahlaklı
- "Ahmet Naci, ağırbaşlı, çalışkan ve haluk bir gençti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Temiz huylu, iyi ahlaklı
- KAZMA
-
-
[isim]
Kazmak işi
-
Toprağı kazıp kaldırma, düzeltme vb. işlerde kullanılan ağaç saplı demir araç
- "Bu yolun o tarihte bitmesi için ne kadar paraya, ameleye, kazma ve küreğe ihtiyacınız vardır?" (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Kazılarak yapılmış
- "Kazma yazı."
-
[sıfat]
Kaba, görgüsüz (kimse)
-
[isim]
Kazmak işi
- KEKRE
-
-
[sıfat]
Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan
-
[sıfat]
Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan
- KERDE
-
-
[isim]
Sebze fideliği
- "İlerdeki kerdelerin birinde, üzerine uçuk sarı bir ışık düşmüş bir domates..." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Sebze fideliği
- KİMYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Maddelerin temel yapılarını, birleşimlerini, dönüşümlerini, çözümleme, birleşim ve üretim yöntemlerini inceleyen bilim
- "Sıla kimya olmuş burnuma tüter / Yol ver dağlar ben sılaya gideyim." (Halk türküsü)
-
Üstün özellikler taşıyan çok değerli şey
- "Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Maddelerin temel yapılarını, birleşimlerini, dönüşümlerini, çözümleme, birleşim ve üretim yöntemlerini inceleyen bilim
- KİSVE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kılık kıyafet
- "Lakin bir türlü ahaliye mahsus kisveyi üzerinden atamamış..." (Refik Halit Karay)
-
Hacıların Kâbe'de giydikleri beyaz üstlük
-
[isim]
Kılık kıyafet
- KOVMA
-
-
[isim]
Kovmak işi
- "Türkçüler, terkipli lisanla beraber aruz veznini de millî edebiyatımızdan kovmaya karar verdiler." (Ziya Gökalp)
-
[isim]
Kovmak işi
- KÜRAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
- PAMUK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ebegümecigillerden, koza biçimindeki meyvesi üç, dört, beş dilimli olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi (Gossypium)
-
Bu bitkinin tohumlarının çevresinde oluşmuş ince, yumuşak tellerin adı
-
Bu tellerin işlenmiş biçimi
- "Yaraya pamuk koydu."
-
[sıfat]
Bu bitkinin işlenmiş biçiminden yapılmış
- "Pamuk iplik. Pamuk bez."
-
Yere serili halı, kilim vb. yaygıların üzerinde oluşan, uçuşabilen toz kümecikleri, hav
-
[isim]
Ebegümecigillerden, koza biçimindeki meyvesi üç, dört, beş dilimli olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi (Gossypium)
- TAKKE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnce kumaştan dikilmiş veya ipten örülmüş, çoğunlukla yarım küre biçiminde başlık
- "Yatarken beyaz gecelik entarisini giyer ve başına da küçücük gecelik takkesini geçirirmiş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Yarım küre biçimindeki kubbenin üst bölümü
-
[isim]
İnce kumaştan dikilmiş veya ipten örülmüş, çoğunlukla yarım küre biçiminde başlık
- YUTAK
-
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
- BİKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kızlık
-
[isim]
Kızlık
- GIDIK
-
-
[isim]
Çene altı, gerdan
-
[isim]
Çene altı, gerdan
- KÖPEK
-
-
[isim]
Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris)
- "Onun vaktiyle pek sevdiği küçük, sırtı siyah ve göğsü beyaz, oynak bir köpeği varmış." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Kız ona derdini yanarken, paşanın Tevfik'i buldurması için köpek gibi yalvarırken, o gözlerini tavana dikiyor, cevap vermiyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
Aşağılık niyetlerle yaltaklanan veya davranışları kötü olan kimse için kullanılan bir sövgü sözü
- "Ben bu ite çattığıma bin pişman oldum. Bu köpekten de aşağı köpeğe uyma." (Yahya Kemal)
-
[isim]
Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris)
- KOYUN
-
-
[isim]
Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries)
- "Kafa göz yara yara Hüsn ü Aşk'ı okuyor, hayranları da koyun kaval dinler gibi dinliyorlardı." (Asaf Halet Çelebi)
-
Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse
-
[isim]
Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries)
- LAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- "Halis bir şiir fena okunabilir lakin sahte bir şiir iyi okunamaz." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- SOĞUK
-
-
[sıfat]
Isısı düşük olan, sıcak karşıtı
- "Bu el soğuktu ve titriyordu." (Peyami Safa)
- "Soğuk almak yahut hırsızlara soyulmak tehlikesi de yok." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Suat ilgilerine heyecanla karşılık vermiyor, biraz uzak ve soğuk duruyordu." (Atilla İlhan)
- "Bir cenaze alayında böyle bir latife az buçuk soğuk kaçmakla beraber pek yersiz de sayılmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Üşütecek derecede ısısı olan
- "Güneşli, soğuk bir gündü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu
- "Karın soğuğu başka bir tür soğuktur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek
-
Duygudan, sevgiden yoksun olan, yakın ve içten olmayan, ilgisiz
- "Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar." (Refik Halit Karay)
-
Sevimsiz veya yersiz, antipatik
- "Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Cinsel istek duymayan
- "Soğuk bir kadın."
-
[sıfat]
Isısı düşük olan, sıcak karşıtı
- TULUK
-
-
[isim]
Tulum
- "Kar tuluğundan çıkarılıp sıcak yapağıya sarıldığı zaman Adil Gazi biraz konuşabiliyordu." (Nezihe Araz)
-
[isim]
Tulum