Sonunda elli olan 30 kelime var. ELLİ ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde elli olan kelimeler listesine ya da başında elli olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
ÇİFTETELLİ, ONİKİTELLİ
MÜTESELLİ, MÜTEVELLİ, TERELELLİ
AĞIRELLİ, BESBELLİ, ÇENGELLİ, DANTELLİ, GELGELLİ, HEYKELLİ, İKİTELLİ, PARSELLİ, PUTRELLİ
BEDELLİ, ÇEPELLİ, ENGELLİ, NİKELLİ, RİMELLİ, TECELLİ, TEMELLİ, TESELLİ, TEYELLİ, ÜÇTELLİ, YALELLİ
BELLİ, KELLİ, TELLİ, YELLİ
ELLİ
E L L İ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
ELLİ, İLLE
3 Harfli Kelimeler
İLE
2 Harfli Kelimeler
EL, İL, LE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ONİKİTELLİ
-
-
[isim]
Tambura cinsinden, on iki teli olan bir halk çalgısı
-
[isim]
Tambura cinsinden, on iki teli olan bir halk çalgısı
- ÇİFTETELLİ
-
-
[isim]
Göğüs ve göbek titreterek, gerdan kırarak oynanan bir oyun
-
Bu oyunun müziği
- "En Avrupalı görünenlerimiz, en kibar pavyonlarda, gecenin bir saatinden sonra çiftetelli oynuyorlar." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Göğüs ve göbek titreterek, gerdan kırarak oynanan bir oyun
- MÜTESELLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Avunan
-
[sıfat]
Avunan
- TERELELLİ
-
-
[sıfat]
Hafif ve hoppa
- "Sade biraz terelellidir ama ziyanı yok." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Hafif ve hoppa
- MÜTEVELLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan kimse
-
[isim]
Bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan kimse
- HEYKELLİ
-
-
[sıfat]
Heykeli olan
- "Geniş ve otomobil dolu caddeler, heykelli meydanlar." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Heykeli olan
- DANTELLİ
-
-
[sıfat]
Danteli olan
-
[sıfat]
Danteli olan
- İKİTELLİ
-
-
[isim]
İki teli olan saz
-
[isim]
İki teli olan saz
- BESBELLİ
-
-
[sıfat]
Açık, apaçık, çok belli
- "Açlığını kim duyar eğri ovaların, yanık dağların / Ölülerin duymadığı besbelli." (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
-
[zarf]
Anlaşıldığına göre, anlaşılıyor ki
-
[sıfat]
Açık, apaçık, çok belli
- ÇENGELLİ
-
-
[sıfat]
Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan
- "Odada ne kordon ne çengelli çiviye benzer bir şey ele geçirememiştim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan
- GELGELLİ
-
-
[sıfat]
Gelgeli olan, alımlı
-
[sıfat]
Gelgeli olan, alımlı
- PUTRELLİ
-
-
[sıfat]
Putreli olan
- "Putrelli bina."
-
[sıfat]
Putreli olan
- PARSELLİ
-
-
[sıfat]
Parsellere ayrılmış
- "Parselli arazi."
-
[sıfat]
Parsellere ayrılmış
- AĞIRELLİ
-
-
[sıfat]
Eli ağır
-
[sıfat]
Eli ağır
- ÇEPELLİ
-
-
[sıfat]
İçinde sap, taş, toprak vb. yabancı madde bulunan
- "Çepelli buğday."
-
[sıfat]
İçinde sap, taş, toprak vb. yabancı madde bulunan
- TESELLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Avunma, avuntu, avunç
- "Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile / Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Uyanınca işin hakikat olmadığını anlayıp teselli buldu." (Haldun Taner)
- "Ne de olsa kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi." (Haldun Taner)
- "Zehra Hanım, Tevfik'in ebesiydi ve onu çok severdi, arkasını sıvadı, teselli verdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Piyangoda büyük ikramiyeyi kaybeden en yakın numaralara yapılan ödeme
- "Teselli ikramiyesi."
-
[isim]
Avunma, avuntu, avunç
- TEMELLİ
-
-
[sıfat]
Herhangi bir nitelikte temeli olan
- "Sağlam temelli bir yapı."
-
Geçici olmayan, sürekli, kalıcı, devamlı, daimî
- "Sermet Muhtar, Akşam gazetesinin temelli imzalarından biri oldu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[zarf]
(te'melli) Sürekli olarak
-
[zarf]
Büsbütün, tamamen
-
[sıfat]
Herhangi bir nitelikte temeli olan
- ENGELLİ
-
-
[sıfat]
Engeli olan, mânialı
-
Vücudunda eksik veya kusuru olan
-
[sıfat]
Engeli olan, mânialı
- TEYELLİ
-
-
[sıfat]
Teyelle tutturulmuş, teyellenmiş
-
Üzerine teyel atılmış
-
[sıfat]
Teyelle tutturulmuş, teyellenmiş
- TECELLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma
- "Bu tecellilerin yalnız bir tanesi doğru..." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Hacca gitmek emeli onun kalbinde ateşli bir iştiyak tarzında tecelli etmişti." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tanrı'nın insanlarda ve doğada görünmesi
-
Alın yazısı, kader
- "Ne yaman tecellisi varmış!"
-
[isim]
Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma