Sonunda de olan 5 harfli 37 kelime var. DE ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde de olan kelimeler listesine ya da başında de olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İRADE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç
- "Korkunç bir irade kuvveti sarfıyla baş ucundaki lambayı yaktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İstenç
-
Buyruk
- "Görülünce vurulması için irade bile var." (Sermet Muhtar Alus)
-
İstek, dilek
-
[isim]
Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç
- KİRDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Genellikle mısır unuyla yapılan bir tür pide
-
[isim]
Genellikle mısır unuyla yapılan bir tür pide
- RENDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
-
Üzerinde küçük delik ve kesici çıkıntıları bulunan, peynir, soğan, havuç vb.ni ufak parçalara ayırmak için kullanılan mutfak aleti
-
Bu aletle ufak parçalara ayrılmış şey
- "Peynir rendesi. Sabun rendesi."
-
[isim]
Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
- GÖVDE
-
-
[isim]
Bir şeyin asıl bölümü
- "Bir tepsi baklavayı gövdeye indirdikten sonra..." (Tarık Buğra)
-
İnsan bedeninde baş, kol ve bacaklar dışında kalan bölüm
-
Hayvanlarda baş, ayak ve kuyruktan, ağaçlarda kök ve dallardan geri kalan bölüm
-
Kesilmiş hayvanın, sakatatları alındıktan sonraki durumu
-
Ad ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilmiş kelime
- "Evli (ev-li), inanç (inan-ç), sevdirmek (sev-dir-mek)."
-
[isim]
Bir şeyin asıl bölümü
- MADDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duyularla algılanabilen nesne
-
Bir cismi oluşturan öge, öz
- "Cam yapmak için silisli maddeler kullanılır."
-
Yasa, sözleşme, antlaşma vb. metinlerde, her biri başlı başına bir yargı getiren ve çoğu kez rakamla belirtilen bölüm
- "Kanun tatbikatında merhamet bilmez. Suçları maddeleriyle ölçer. Hükmünü verir, çarpar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Sözlük ve ansiklopedilerde tanımlanan, anlatılan kelime, ad veya konulardan her biri
- "Bir uzmanla buluşacağı zaman ansiklopediyi açar, o konuyla ilgili maddeyi okur." (Salâh Birsel)
-
Para, mal vb. ile ilgili şey
- "Maddeye önem vermek."
-
Kendi içinde bütünlüğü olan anlatım
-
Boşlukta yer kaplayan, bir kütlesi olan her türlü varlık, özdek
-
Molekül
-
[isim]
Duyularla algılanabilen nesne
- SÖZDE
-
-
[sıfat]
Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen
- "Sözde bilgin."
-
[zarf]
Sözüm ona, sanki, güya
- "Yazı yazmakta o kadar tembelim ki sözde hislerimi, hatıralarımı günü gününe yazacaktım." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen
- HANDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gülme, gülüş
-
[isim]
Gülme, gülüş
- CADDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şehir içinde ana yol
- "Anafartalar Caddesi."
-
[isim]
Şehir içinde ana yol
- ZÜBDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öz (I)
-
[isim]
Öz (I)
- MÜJDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Muştu
- "Anasından para geldiği müjdesini ilkin ben verdim." (Orhan Kemal)
-
Muştuluk
- "Müjdemi isterim, sınıfı geçtim."
-
[ünlem]
Sevindirici haber verileceği zaman söylenen bir söz
- "Müjde! Bir oğlunuz oldu."
-
[isim]
Muştu
- GÖZDE
-
-
[sıfat]
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey)
- "Türkü tabii o zamanlar en gözde bir meslek olan ve kızının kabul ettiği 'Kâtibim' türküsü ile biterdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Önemli bir kimsenin beğendiği kadın
-
[sıfat]
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey)
- ASİDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği
-
[isim]
Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği
- İFADE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlatım
- "Güzel bir ifade."
- "Bu, ona yani bu acemilikle âleme rezil olursun manasını ifade ediyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Komiser Efendi, masanın başına oturup ifadesini almaya başladığı zaman ayağa kalktı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Deyiş, söyleyiş
- "Not ettiklerimi bir ağzın ifadesi şekline sokarak size okutacağım." (Sermet Muhtar Alus)
- "Dostluk benim için çok şey ifade eder."
-
Bir duyguyu yüz aracılığıyla anlatan belirtilerin bütünü
- "Sakalı yeni çıkmış yüzünde çocukça ifadeler uçuyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Tanık ve sanıkların olay hakkında yargı organlarına yaptıkları sözlü açıklama
- "Onun ifadesini henüz dosyada görmedim." (Atilla İlhan)
-
Dışa vurum
-
[isim]
Anlatım
- AMADE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Hazır
-
[sıfat]
Hazır
- HADDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Madenleri tel durumuna getirmek için kullanılan ve türlü çapta delikleri olan çelik araç
-
[isim]
Madenleri tel durumuna getirmek için kullanılan ve türlü çapta delikleri olan çelik araç
- RADDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Derece, kerte
- "İşe polisi karıştırmadım. Son raddeye gelmedikçe de karıştırmak niyetinde değilim." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Derece, kerte
- KERDE
-
-
[isim]
Sebze fideliği
- "İlerdeki kerdelerin birinde, üzerine uçuk sarı bir ışık düşmüş bir domates..." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Sebze fideliği
- ZERDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi
-
[isim]
Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi
- BELDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İlçeden küçük, belediye ile yönetilen yer
-
Mekân, yer, çevre
- "Bugün toz hâlinde sallanan bu iklim, asırların uykusundan, bunca sanat beldeleri gibi bir gün sıyrılacak." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
İlçeden küçük, belediye ile yönetilen yer
- KÜNDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi
- "Kolunu tutup kündeye getiriyor, bir taraftan da bacağının birini ikiye büküyorum." (Muammer İzgü)
- "Barut yoktu. Kalenin dar kapısından çıkmak imkânı yoktu. Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki..." (Ömer Seyfettin)
- "Akıllı bir evlat olan Ali Harun Bey, annesinin böyle bir kündeye getirilmesini hazmedemez." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Düzen, tuzak, oyun, hile
- "Plan kurar, tertip yaparlar; kendilerini kurtarmaya, yeni müdürü de kündeye getirmeye çalışırlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek
-
[isim]
Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi