Başında b olan 3 harfli 48 kelime var. B harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde b harfi olan kelimeler listesine ya da sonu b harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında b bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

BAS

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] En kalın erkek sesi
  2. Sesi böyle olan sanatçı
  3. En kalın sesli orkestra çalgısı

BEZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
    • "Arkamıza kefenimsi bezler geçirip kuşakla bağladılar." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Pamuktan, düz dokuma
    • "Amerikan bezi. Kaput bezi."
    • "Ben senin az mı bezini yıkadım."
  3. Herhangi bir cins kumaş
    • "Çadır bezi. Yelken bezi."
  4. Herhangi bir iş için kullanılan dokuma
  5. Gelişigüzel kumaş parçası, çaput
    • "Şurasını ıslak bezle silmeli."
  6. [sıfat] Kumaş veya dokumadan yapılmış
    • "Bez bebek."

BİS
...
BOŞ

  1. [sıfat] İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
    • "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler." (Aka Gündüz)
    • "Nasıl boş bulunup o gazeteci kızın resmini çekmesine imkân verdi?" (Atilla İlhan)
    • "Ben birkaç gündür arıyorum, birkaç yerlere başvurdum, boş çıktı." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ankara'ya giden hiçbir heyetin geri boş döndüğünü görmedik." (Yahya Kemal)
  2. Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
    • "Boş kadro."
    • "Bizden sonra cenaze çıkmış bir eve benzeyen Bekirağa bölüğündeki arkadaşlar boş durmamışlardı." (Hüseyin Cahit Yalçın)
    • "Her senede üç dört ay, bahusus kışın boş kalırız." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Yapılacak işi olmayan, işsiz
    • "Bugün sabah boşum, gelebilirsin."
  4. [zarf] İşsiz bir biçimde
    • "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir." (Haldun Taner)
  5. Verimsiz
  6. Anlamsız
    • "Bilirim, sen bu gibi boş yazılardan hoşlanmazsın!" (Memduh Şevket Esendal)
  7. Habersiz, hazırlıksız
    • "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım." (Orhan Pamuk)
  8. Bilgisiz
    • "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar." (Sait Faik Abasıyanık)
  9. Bir işe yaramayan, yararsız
    • "Yaşlı başlı insanlarız dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz." (Reşat Nuri Güntekin)

BEK

  1. [sıfat] Sert, katı
  2. Sağlam

BUZ

  1. [isim] Donarak katı duruma gelmiş su
    • "Hep kar yağmıştı, her yer buzdu." (Tarık Dursun K)
    • "Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu." (Reşat Enis)
  2. [sıfat] Çok soğuk bir etki uyandıran (şey veya kimse)
    • "Bu romanın neresini beğendiniz? Buz!"
    • "Bu sefer avuçlarımla yanaklarım buz kesiliyor." (Aka Gündüz)

BÖN

  1. [sıfat] Budala, saf, avanak, ahmak
    • "Genç adam çirkin hatta biraz bön." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Söyleyecek söz bulamıyor, bön bön ihtiyar Rum'un yüzüne bakıyordum." (Reşat Nuri Güntekin)

BÜK

  1. [isim] Ovada veya dere kıyısında çalı ve diken topluluğu
  2. Böğürtlen
  3. Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar
  4. Dönemeç

BUN

  1. [isim] Sıkıntı
    • "Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu." (Atilla İlhan)

BAŞ

  1. [isim] İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
    • "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
    • "Benim hilem hurdam yoktur, canı isteyen baktırmasın, zaten bu sanattan memnun değilim. Lakin baş alamıyorum ki." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Ara sıra işten baş aldıkça Semiha'yı özlüyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bu fiyata verirsem baş bulmaz."
  2. Bir topluluğu yöneten kimse
    • "Cumhurbaşkanı devletin başıdır." (Anayasa)
    • "Uzun boyu, kumral saçları, sevimli çehresiyle birçok kadınlara sokakta baş çevirtiyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
    • "Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
    • "Hep baş olmaya bakarız ve olduktan sonra nasihat veririz." (Burhan Felek)
  3. Başlangıç
    • "Hafta başı. Ay başı. Yılbaşı. Satır başı."
    • "En sonunda rüzgârların istikametine baş verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Gidip iskelenin başına dikiliyor gelen yolcuyu buyur etmek için." (Zeyyat Selimoğlu)
    • "O gün Bakırköy'den gelirken yolda benim başıma gelenleri sana bir anlatsam..." (Osman Cemal Kaygılı)
  4. Temel, esas
    • "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para." (Halide Edip Adıvar)
    • "Tekrar masanın başına geçerek tavla oynamaya başladık." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. Arazide en yüksek nokta
    • "Dağın başı. Tepenin başı."
  6. Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
    • "Toplu iğne başı."
    • "Avucumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık." (Falih Rıfkı Atay)
  7. Bir şeyin uçlarından biri
    • "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü." (Refik Halit Karay)
  8. Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
    • "Yirmi baş koyun. On baş sığır. Üç baş soğan."
  9. Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
  10. Bir şeyin yakını veya çevresi
    • "Mangal başı. Havuz başı."
  11. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamlarında birleşik kelimeler yapan bir söz
    • "Başbakan, başçavuş, başhekim, başkent, başöğretmen, başpehlivan, başrol, başsavcı."
  12. Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
    • "Başa güreşmek."
  13. Deniz teknelerinde ön taraf

BAR

  1. [isim] Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu
    • "Hançer barı."
    • "Bahçesi var, bağı var, ayvası var, narı var / Atamızdan yâdigâr bizde ata barı var" (Halk türküsü)

BOR

  1. [sıfat] İşlenmemiş, taşlık, sert, ekilmemiş (toprak), borak

BAÇ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisi
    • "Sirkeci'de 'oh' diye gözlerini açtı, şehrin ta göbeğinde bacını verdiği köprüyü yavaş yavaş geçti." (Ömer Seyfettin)
  2. Zorla alınan para, haraç
    • "Galata'da baç alınan evler bir gece içinde istiklallerini ilan ederek en meşhur hamilerini kovmuşlardı." (Ömer Seyfettin)

BAV

  1. [isim] Şahin, köpek vb. hayvanları avcılığa alıştırma işi

BOK

  1. [isim] Dışkı
  2. Güç durum
    • "Boka batmak. Boka düşmek."
  3. [sıfat] Hor görülen, tiksinilen
    • "Bırak şu bok herifi."

BÖĞ

  1. [isim] Eklem bacaklılardan, soluk sarı renkli, zehirli bir örümcek türü

BEN

  1. [isim] Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı
    • "Dedim tane tane olmuş benlerin / Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır." (Âşık Ömer)
  2. En çok üzümde görülen olgunlaşma belirtisi
  3. Saçta, sakalda beliren beyazlık

BİT

  1. [isim] Yarım kanatlılar alt takımına giren, insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek, kehle (Pediculus)
    • "Baş biti. Vücut biti. Tavuk biti. Ağaç biti. Çiçek biti."
    • "Fakat geçim durumunu az çok düzene sokmuş ve biti kanlanmışlar için rütbe ve şeref, paranın da üstündedir." (Reşat Nuri Güntekin)

BEJ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Sarıya çalan açık kahverengi
  2. [sıfat] Bu renkte olan

BAT

  1. [isim] Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü