Başında u olan 5 harfli 50 kelime var. U harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde u harfi olan kelimeler listesine ya da sonu u harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında u bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- UÇSUZ
-
-
[sıfat]
Ucu olmayan
- "Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Ucu olmayan
- UMMAK
-
-
[nsz]
Bir şeyin olmasını istemek, beklemek
- "Umarım ki siz de mayıs hakkındaki bu sevgimi benimle paylaşırsınız." (Burhan Felek)
-
Sanmak, tahmin etmek
- "Tereyağı kokusu olmadığını kuvvetle umduğum bir yağ kokusu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Bir şeyin olmasını istemek, beklemek
- USULİ
- ...
- UĞRUN
-
-
[zarf]
Gizlice
-
[zarf]
Gizlice
- UKNUM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hipostaz
-
[isim]
Hipostaz
- UÇMAN
-
-
[isim]
Pilot
-
[isim]
Pilot
- UYARI
-
-
[isim]
Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih
- "Kentin yaşlılarının da düşüncelerini aldılar. Onların uyarılarına uydular." (Haldun Taner)
-
Organizmada uyarım yaratan güç
-
[isim]
Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih
- ULEMA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bilginler
-
Sarıklı din bilginleri
- "Bursa uleması bütün memleketçe tanınır ve sevilirdi." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bilginler
- UMUMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Genel
-
[sıfat]
Genel
- UYLUK
-
-
[isim]
Kalçadan dize kadar olan bacak bölümü
- "Kalçalarının ve uyluklarının her basamakta aldığı şekil, kalbinde dayanılmaz heyecanlar alevlendiriyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Kalçadan dize kadar olan bacak bölümü
- ULUFE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret
-
[isim]
Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret
- UYMAZ
-
-
[sıfat]
Aykırı, başka türlü, mugayir
-
[sıfat]
Aykırı, başka türlü, mugayir
- UÇKUN
-
-
[isim]
Ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcım
-
[isim]
Ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcım
- UNLUK
-
-
[isim]
Değirmende unun biriktiği yer
-
Ekmek fırınlarında unların bulunduğu bölüm, un deposu
-
[sıfat]
Un yapılmaya elverişli, temizlenmiş (buğday)
-
[isim]
Değirmende unun biriktiği yer
- UTANÇ
-
-
[isim]
Utanma duygusu, hicap
- "O zaman, tuhaf bir utanca düşüp şaşırır, başımı önüme eğerdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bundan utanç duyuyor, utanılacak pek az şey yapan birisi olarak da gerginleşiyordu." (Tarık Buğra)
- "Yalvarırım hanımcığım, beni beyin yanına çıkarmayınız, utancımdan yerlere geçerim." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Süleymaniye'nin avlusunu dolaşırken, utancımızdan yerin dibine gireceğimiz geldi." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Utanma duygusu, hicap
- UYGAR
-
-
[sıfat]
Fikir, sanat ve endüstri alanlarında çok büyük bir gelişme göstermiş olan, medeni, mütemeddin
-
Kültürlü, eğitimli, görgü kurallarına uyan, medeni (kimse)
- "Ona layık, uygar bir eş olmak için bütün aklını seferber ettiği ortadadır." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Fikir, sanat ve endüstri alanlarında çok büyük bir gelişme göstermiş olan, medeni, mütemeddin
- UÇUCU
-
-
[sıfat]
Uçma yeteneği veya özelliği olan
-
Buhar veya gaz durumuna geçebilen
-
[isim]
Pilot
-
[sıfat]
Uçma yeteneği veya özelliği olan
- UKALA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)
- "Bu miskin ve ukala herifi sepetledi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)
- UZMAN
-
-
[sıfat]
Belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan (kimse), mütehassıs, kompetan
- "Biz de işte para kazanmanın, iyi yaşamanın uzmanıyız dostum." (Haldun Taner)
-
Belli bir bilim dalında lisansüstü öğrenim derecesine sahip kimse
-
[isim]
Bilirkişi
-
[sıfat]
Belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan (kimse), mütehassıs, kompetan
- UYMAK
-
-
[-e]
Ölçüleri birbirini tutmak
- "Ayakkabı ayağına iyi uydu."
-
Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek
- "Kravat ceketine uymuş."
-
Zevke, anlayışa uygun düşmek
- "Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor."
-
Bir inanca, bir anlayışa, bir duruma veya egemen bir güce uygun davranışta bulunmak
- "Şu acayip sevdaları bırak, muhite uy, zamana uy, hayatını mükemmel kazanırsın." (Peyami Safa)
-
Bağlı kalmak, tabi olmak
- "Birtakım kayıt ve şartlara uymak zorundaydı."
-
Uygun düşmek, münasip olmak
- "Her cihette birbirine uyacak kadın erkek bulmak dünyada kabil değildir." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[-e]
Ölçüleri birbirini tutmak