Sonunda l olan 3 harfli 57 kelime var. L harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde l harfi olan kelimeler listesine ya da başında l harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ZÜL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alçalma, düşkünlük
-
Ayıplanacak şey
-
[isim]
Alçalma, düşkünlük
- FUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)
-
Küçük taneli bir bakla türü
-
[isim]
Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)
- LAL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz
- "Bazı ihtiyar âlimlerimizin lisana vukuflarına hayran oldum, mantıklarıyla bizi lal ettiler." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz
- FOL
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey
- "Kız kardeşi ile Mahir daha ortada fol yok yumurta yokken gelin güveyi olmuşlar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey
- KİL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak
-
[isim]
Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak
- KEL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Saçı dökülmüş olan (kimse)
- "Hekimler ne bilirmiş? Kelin medarı olsa kendi başında olur. Onlar ölmeyecek mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Çıplak (doğa), yaprakları dökülmüş (bitki)
- "Yükselip alçalıyor, kel tepelerin etrafını dönüyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Gelişmemiş, cılız (bitki)
- "Kel bir ağaç."
-
İçinde az eşya bulunan
-
[sıfat]
Saçı dökülmüş olan (kimse)
- PAL
-
-
[isim]
Bir cins güvercin
-
[isim]
Bir cins güvercin
- GÜL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa)
- "Herkes evinin önünü temizlesin, şehir gül gibi olur." (Tarık Buğra)
-
Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan çiçeği
- "Çocuğuna gül gibi bakıyor."
- "Allah bereket versin, gül gibi geçiniyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa)
- ZİL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
- "Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım?" (Ahmet Ümit)
- "... ayakta kendilerine çekidüzen veren iki taze zillerini vuruyordu." (Refik Halit Karay)
-
Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan yuvarlak, metal nesne
- "Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile her sineden ole." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
- JEL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Tedavi amacıyla kullanılan jöle yapısında bir krem türü
-
[isim]
Tedavi amacıyla kullanılan jöle yapısında bir krem türü
- TOL
-
-
[isim]
Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
-
Yayla veya bahçe kulübesi
-
Küçük köy
- "Bu demir yolu, bu yana gidersen derenin boyuna alır, iner Kara Hasan toluna." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
- GOL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Futbol, hentbol, hokey ve buz hokeyi maçlarında topun kaleye sokulmasıyla kazanılan sayı
- "Kısacası biz kendimizi yerden yere atar, akınlar durdurur, goller kurtarır, ona paslar sunardık." (Haldun Taner)
-
[isim]
Futbol, hentbol, hokey ve buz hokeyi maçlarında topun kaleye sokulmasıyla kazanılan sayı
- BEL
-
-
[isim]
İşaret
-
[isim]
İşaret
- ROL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
- "Halide Edip Hanım'ın Kenan Çobanları'nda rol almıştı bu kız." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Rol yapmaya kalkışsa yüzüne gözüne bulaştıracağını biliyordu." (Tarık Buğra)
- "Sizinle benim bunda bir rolümüz oldu muydu?" (Sait Faik Abasıyanık)
- "Görgülü rolüne çıkmış zekâsız bir türediye benzeyecek." (Refik Halit Karay)
-
Bir işte bir kimse veya şeyin üstüne düşen görev
- "Ev kadını rolünü çok ciddiyetle ele almıştım." (Halide Edip Adıvar)
- "Bunda ne hocanın bilgisi ne çocuğun çalışkanlığı rol oynar." (Burhan Felek)
-
Gerçek olmayan davranış, gösteriş
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
- YIL
-
-
[isim]
Dünyanın, güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman
-
Miladi takvime göre ocak ayının birinde başlayıp aralık ayının otuz birinde sona eren on iki aylık dönem, sene
- "Yıl 1919 / Mayısın on dokuzu / Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor." (Celâl Sahir Erozan)
-
[isim]
Dünyanın, güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman
- DİL
-
-
[isim]
Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
- "Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Çocuk, hâlâ dil ağız vermeden yatıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Mütemadiyen gülüp söylüyordum. Hacı Kalfanın ellerini dizlerine vurarak: -Dil otu mu yedin be kızım? diye bir gülmesi var ki..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri
- "Terazi dili."
- "Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
- "Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın." (Memduh Şevket Esendal)
-
Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
- "Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası
-
Kıstak
-
Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek
- "İki dilli makara."
-
Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak
-
Anahtar
-
[isim]
Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
- DÖL
-
-
[isim]
Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
- "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
-
Yavru, çocuk
- "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)
-
[isim]
Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
- BOL
-
-
[sıfat]
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı
- "Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." (Peyami Safa)
-
Nicelik bakımından olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı
- "Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş." (Burhan Felek)
-
[sıfat]
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı
- GÖL
-
-
[isim]
Oluşması genellikle tektonik, volkanik vb. olaylara bağlı olan, toprakla çevrili, derin ve geniş, tuzlu veya tuzsuz durgun su örtüsü
- "Gölün üstünde güneşin doğuşuna batışına, aylı gecelere doyum olmuyordu." (Necati Cumalı)
-
Yapay su birikintisi
-
[isim]
Oluşması genellikle tektonik, volkanik vb. olaylara bağlı olan, toprakla çevrili, derin ve geniş, tuzlu veya tuzsuz durgun su örtüsü
- KUL
-
-
[isim]
Tanrı'ya göre insan, abd
- "Kul ile Tanrı'nın arasına girilmez."
- "Ben serüvenlere kul olmayacağım, serüvenler bana kul olacak." (Atilla İlhan)
- "Kulunuz bu kadar yıl yaşadım, kahveye adımımı atmış değilim." (Haldun Taner)
-
Köle
- "Kendisi kabilenin beyinin kullarından birinin kızıydı. Ve beyler yalnız kendi kullarını değil, kullarının evladını da satabilirlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Karavaş
-
[isim]
Tanrı'ya göre insan, abd