Sonunda k olan 4 harfli 142 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ATAK
-
-
[sıfat]
Düşüncesizce her işe atılan, cüretkâr
- "Bütün çocuklar gibi onlar da haşarı, atak ve güreşçi idiler." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çevik, hareketli
-
Geveze, yalancı
-
[sıfat]
Düşüncesizce her işe atılan, cüretkâr
- TANK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Zırhlı ve silahlı, tekerlekleri paletli, motorlu savaş taşıtı
-
Su, yakıt vb. sıvıları depolamaya yarayan araç
- "Akaryakıt tankı."
-
[isim]
Zırhlı ve silahlı, tekerlekleri paletli, motorlu savaş taşıtı
- ABAK
- ...
- UFAK
-
-
[sıfat]
Boyutları normalden küçük
- "Ufak ev."
-
Yaşça daha küçük olan
- "İki ufak çocuk konuşarak Fener'e doğru gidiyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Makam, derece bakımından geri olan
- "Ufak bir memuriyet de olsa olurdu." (Orhan Kemal)
-
Önemsiz, çok az
- "Ufak bir ameliyatla yüzük kesilip alındı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Boyutları normalden küçük
- BLOK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kocaman ve ağır kitle
-
Birden çok bölümü bir araya getirilmiş olan, bir bütün oluşturan
- "Blok ders."
-
Politik çıkarları sebebiyle birlik kuran devletler topluluğu
- "Batı Bloku. Doğu Bloku."
-
İçine resim veya yazı kâğıtları konulan karton kap
-
Birbirine bitişik büyük yapılar
- "Yıkıntıların ortasında blok hâlinde yükselen yeni apartmanlara uzun uzun baktı." (Haldun Taner)
-
Voleybolda, file üstünde karşı oyuncunun topu sert vururken, önünde iki veya üç kişinin elleri ile oluşturdukları perde
-
[isim]
Kocaman ve ağır kitle
- OCAK
-
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- "Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur." (Falih Rıfkı Atay)
- "Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar, diye düşünüyordum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük." (Peyami Safa)
-
Şömine
- "Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
- "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak." (Haldun Taner)
-
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
- "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür." (Salâh Birsel)
-
Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
- "Mermer ocağı. Kömür ocağı."
-
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası
- "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
- "Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunusani
- "Ocak ayını sevmem, oldum olası." (Burhan Felek)
-
Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri
-
Ev, aile, soy
- "Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı." (Aka Gündüz)
-
Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- CENK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
- "Kale burçlarında cenge çağrı davulları vuruldu." (Nezihe Araz)
- "İçimdeki bu ifriti öldürmek, sükûnumu bulmak için kendimle cenk ettim." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Büyük çaba, uğraş, kavga, çekişme
- "Her dakikam bir ayrı cenk ile geçiyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
- ASIK
-
-
[sıfat]
Somurtkan
-
Asılı
-
[sıfat]
Somurtkan
- BRİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İki direkli, seren yelkenli, birkaç top taşıyan gemi
-
[isim]
İki direkli, seren yelkenli, birkaç top taşıyan gemi
- ELEK
-
-
[isim]
Taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç
- "Evden bir elek getirilecek, eleğin kenarına bir sopa konup kaldırılacak." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç
- TORK
- ...
- HINK
-
-
[isim]
"Karşısındakinin hareketlerini aynen taklit eden" anlamındaki hınk demiş burnundan düşmüş deyiminde geçen bir söz
-
[isim]
"Karşısındakinin hareketlerini aynen taklit eden" anlamındaki hınk demiş burnundan düşmüş deyiminde geçen bir söz
- ÖREK
-
-
[isim]
Duvar
-
[isim]
Duvar
- MÜLK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal
-
Vakıf olmayıp doğrudan doğruya birinin malı olan yer veya yapı
-
Devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke
- "Adalet mülkün temelidir."
-
[isim]
Ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal
- KIRK
-
-
[isim]
Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı
- "Yeni doğmuş iki çocuğu da kırk basar diye yan yana getirmezler." (Refik Halit Karay)
-
Bu sayıyı gösteren 40, XL rakamlarının adı
-
[sıfat]
Dört kere on, otuz dokuzdan bir artık
-
[isim]
Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı
- ŞEVK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İstek, heves
- "Bütün gençlik heyecanlarımızın, şevklerimizin, çabalarımızın mesnedi olan ve adına Atatürk ilkeleri dediğimiz inançlar..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bir bitmeyecek şevk verirken beste / Bir tel kopar, ahenk ebediyen kesilir ." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Öyle keyifleniyor, öyle şevke geliyordu ki..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sevinç, neşe
- "Çiftlik yine, sabah oluyormuş gibi şevkini kaybetmeyen bir aydınlık içinde..." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
İstek, heves
- ÖLÜK
-
-
[sıfat]
Canlılığı azalmış, hâlsiz
-
[sıfat]
Canlılığı azalmış, hâlsiz
- EZİK
-
-
[isim]
Bere, çürük
- "Vücudu eziklerle dolu idi."
-
[sıfat]
Ezilmiş veya yassılmış
-
[sıfat]
Olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma düşmüş olan, üzüntülü
- "Hiç de ezik bulmaz kızını, hep güvenmiştir ona." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bere, çürük
- OPAK
- ...
- ETİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Töre bilimi
-
Bir meslek grubunun uymak zorunda olduğu davranışlar bütünü
-
Etik bilimi
-
[sıfat]
Ahlaki, ahlakla ilgili
-
[isim]
Töre bilimi