Başında h olan 4 harfli 60 kelime var. H harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde h harfi olan kelimeler listesine ya da sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında h bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ev, konut
-
Ev halkı
- "Oğlan iyiydi; becerikli, yumuşak huyluydu ama hanesi kalabalıktı." (Necati Cumalı)
-
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, bölük, göz
- "Dama tahtasında altmış dört hane vardır."
-
Basamak
-
Klasik Türk müziğinde, peşrev vb. saz parçalarının bölümlerinden her biri
-
Birleşik kelimelerde "bina, yapı, yer, makam" anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz
- "Balıkhane, yazıhane."
-
[isim]
Ev, konut
- HINÇ
-
-
[isim]
Öç alma duygusu ile dolu öfke, kin, gayz
- "Kendisini bırakıp gittiğimden dolayı uğradığı ihanetin hıncı ile pek kolay affetmeyecekti." (Refik Halit Karay)
- "Fakat bu kadarcık bir mukabeleyle bütün hıncını almış değildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Hıncını çıkarmak için başka vesileler arıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Öç alma duygusu ile dolu öfke, kin, gayz
- HİZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu
- "Çarşafların kenarları perdelerle bir hizada mıydı?." (Mithat Cemal Kuntay)
- "Sandallar tam bir hizaya gelince onları birbirlerine elleriyle bitiştirerek tutan kayıkçılar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Bir defada sözü, beni meslek hayatımda hizaya getiren uyarmalardan biri olmuştur." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu
- HOPA
- ...
- HALK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aynı ülkede yaşayan, aynı uyrukta olan insan topluluğu
- "Türk halkı."
-
Aynı soydan gelen, ayrı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu
- "Yahudi halkı."
-
Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri
- "Bağımsız Devletler Topluluğunun halkları."
-
Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü
- "Bütün köy halkı orada idi." (Ömer Seyfettin)
-
Yöneticilere göre bir ülkedeki yurttaşların bütünü, kamu
- "Bilmiyorlar ki halk, halkın diliyle konuşan sanatkârla birliktir." (Orhan Veli Kanık)
-
Aydınların dışında kalan topluluk
- "Halktan bir adam."
-
[isim]
Aynı ülkede yaşayan, aynı uyrukta olan insan topluluğu
- HİBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bağış
-
[isim]
Bağış
- HARÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Harcanan para, masraf
-
Resmî işlerde devlet veznesine ödenen para
- "Tapu harcı. Mahkeme harcı."
-
Yükseköğrenim öğrencilerinin ödemek zorunda olduğu katkı payı
-
Yapıda tuğla veya taşların örgüsünü sağlamlaştırmak, duvarları sıvamak için kullanılan, toprak, saman, kum, kireç, çimento vb. şeyleri su ile kararak yapılan karışım
- "Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz." (Orhan Veli Kanık)
-
Bir yemeğin yapılmasında kullanılan ve tat veren maddelerin bütünü
- "Bu yemeğin harcı pek iyi değil."
-
Giysiler dikilirken kullanılan tamamlayıcı veya süsleyici şeyler
-
Bahçıvanlıkta değişik nitelikteki toprak vb. maddelerin karıştırılmasıyla hazırlanmış toprak
-
[isim]
Harcanan para, masraf
- HARP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Savaş
- "Birinci Dünya Harbi'nde de başıma gelmeyen kalmadı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Savaş
- HECE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem
- "Okumak sözünde üç hece vardır."
-
[isim]
Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem
- HOCA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Müslümanlıkta din görevlisi
-
Öğretmen
- "Edebiyat hocasıyken talebeme bu nesir sanatından bir defa bahsetmiştim." (Falih Rıfkı Atay)
-
Akıl öğreten, öğüt veren kimse
-
Medresede öğrenim gören sarıklı, cübbeli din adamı
-
[isim]
Müslümanlıkta din görevlisi
- HAİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Hıyanet eden (kimse), hayın
- "Bu anlayışsızlığa ve bu vatan hainlerine vahvahlanır, acır gibiydiler." (Tarık Buğra)
-
Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük yapmaktan hoşlanan (kimse)
- "Siz galip olduğunuz için cesur ve hain görünüyorsunuz." (Aka Gündüz)
-
Kötü niyeti olan
-
[ünlem]
Sitemli bir seslenme sözü
- "Hain! Biz seninle böyle mi konuşmuştuk?"
-
[sıfat]
Hıyanet eden (kimse), hayın
- HIRT
-
-
[sıfat]
Sersem, budala, ahmak
-
[sıfat]
Sersem, budala, ahmak
- HUŞU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alçak gönüllülük
-
Tanrı'ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma
- "Süleymaniye'yi olduğu kadar Köln katedralini de aynı huşu ile tavaf ettiklerini gözlerimle gördüm." (Haldun Taner)
-
[isim]
Alçak gönüllülük
- HARS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tarla sürme
-
Kültür
-
[isim]
Tarla sürme
- HART
-
-
[zarf]
Birden ve sert bir biçimde (ısırmak, yemek)
-
[zarf]
Birden ve sert bir biçimde (ısırmak, yemek)
- HAMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Koruyucu
-
[isim]
Kayırıcı
-
Koruyucu
- HOŞT
-
-
[ünlem]
Köpekleri ürkütüp kaçırmak için çıkarılan ses
-
[ünlem]
Köpekleri ürkütüp kaçırmak için çıkarılan ses
- HORA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu
- "Derhâl ayağa kalkıp, bir caz havası tutturup hora tepmeye başladı." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu
- HACI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Din buyruklarını yerine getirmek için hacca gitmiş Müslüman
-
Kudüs, Efes vb. kutsal bir yeri ziyaret etmiş olan Hristiyan
-
[isim]
Din buyruklarını yerine getirmek için hacca gitmiş Müslüman
- HAVA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
- "Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar?" (Aka Gündüz)
- "Hava birden bozmuş, daha doğrusu poyraza çevirmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Hekimleri Seniha'ya biraz yer ve hava değiştirmeyi, biraz kırlarda ve denizlerde gezip eğlenmeyi tavsiye ettiler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Hava iyice kararmış, caddenin bütün elektrikleri yanmıştı." (Peyami Safa)
-
Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü
- "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yine de bir öğretmenin iyi niyetinin, ilgisinin böyle havada kalışından acı duydu." (Adalet Ağaoğlu)
-
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
- "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Hava alalım diye beni bir akşam bir yazlık bahçeye götürdüler." (Burhan Felek)
-
Gökyüzü
- "Havada bir tek bulut yok."
-
Çevreyi kuşatan boşluk
- "Tozlar havada uçuşuyordu."
-
Esinti
- "Bugün hava olursa yelkenli kalkacak."
-
Müzik parçalarında tür
- "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
-
[sıfat]
Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz)
- "Bu sözlerin sonu hava."
-
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik
- "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar." (Haldun Taner)
-
Tarz, üslup
- "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
- "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
- "Kadın güzel değil ama havası var."
-
Keyif, âlem
- "Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz."
-
[isim]
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı