Sonunda az olan 5 harfli 48 kelime var. AZ ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde az olan kelimeler listesine ya da başında az olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TOPAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Alüminyum silikatı ve florinden oluşan, kahverengi veya soluk sarı renkte değerli taş
-
[isim]
Alüminyum silikatı ve florinden oluşan, kahverengi veya soluk sarı renkte değerli taş
- PAPAZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Hristiyan din adamı, peder
- "Bu gece beş, on para çıkarırsan izinli gecemde papaz uçururuz." (Kemal Tahir)
-
Üzerinde papaz resmi olan iskambil kâğıdı
-
[isim]
Hristiyan din adamı, peder
- MECAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz
-
Bir kelimeyi veya kavramı kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanma, metafor
-
[isim]
Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz
- UYMAZ
-
-
[sıfat]
Aykırı, başka türlü, mugayir
-
[sıfat]
Aykırı, başka türlü, mugayir
- BEYAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ak, kara, siyah karşıtı
- "Dört satırlık bir beyaza çekmek için de kan terlere batar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Bu renkte olan
- "Müdür, arkasına beyaz bir gömlek giymiş, ellerini de göbeğinin üstünden kavuşturmuş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Beyaz ırktan olan kimse
- "Agni'nin iki kızı var, biri beyaz, biri siyah." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Baskıda normal karalıkta görünen harf çeşidi
-
[isim]
Ak, kara, siyah karşıtı
- AYNAZ
-
-
[isim]
Bataklık
-
[isim]
Bataklık
- NİYAZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yalvarma, yakarma
- "Şeyh, sonu gelmez bir ibadet ve niyaz hâlinde, gözleri kapalı, okuyor, üflüyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Yalvarma, yakarma
- CEVAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İzin, müsaade
- "... silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği durumlarda." (Anayasa)
-
[isim]
İzin, müsaade
- YALAZ
-
-
[isim]
Alev
- "Hâlâ parıldayan hafif bir yalaz aydınlığında eşyalar vakit vakit olduğundan daha fazla büyüyüp küçülüyor." (Peyami Safa)
- "Kendisinin bizzat itiraf ettiği gibi yalaz yalaz yanıyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Alev
- YOBAZ
-
-
Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse)
- "Bu memleketi de dört buçuk yobaza bırakamayız." (Aka Gündüz)
-
Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse)
-
Kaba saba, inceliksiz (kimse)
-
Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse)
- AYMAZ
-
-
[sıfat]
Çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan, sezmeyen (kimse), gözü bağlı, gafil
-
[sıfat]
Çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan, sezmeyen (kimse), gözü bağlı, gafil
- İHRAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kazanma, elde etme, erişme
- "Ölenler şehitlik mertebesini ihraz eyler." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Kazanma, elde etme, erişme
- MARAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hastalık
-
Dayanılması güç durum
-
[sıfat]
Huysuzluğu ve titizliği ile can sıkan
- "Aman ne maraz adamsın!"
-
[isim]
Hastalık
- NAMAZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat
- "İki rekât namazı nerede olsa kılarız." (Peyami Safa)
- "Bu adamlar birer ikişer gidip bir odada namazlarını kıldılar, gene geldiler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Arabalar uzaktan görününce köyüne, adamına göre kâh derviş, kâh sofu olur, hemen namaza dururdu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bir akşam uyudu / Uyanmayıverdi / Aldılar götürdüler / Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü." (Orhan Veli Kanık)
-
[isim]
İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat
- AKMAZ
-
-
[isim]
Durgun su, gölet
-
[isim]
Durgun su, gölet
- AYVAZ
-
-
[isim]
Koca, erkek, eş
-
Savaş gemilerinde çalışan cerrah yardımcısı
-
Büyük konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde çalıştırılan uşak
-
[isim]
Koca, erkek, eş
- MEHAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir eser yazılırken başvurulan kaynak
-
[isim]
Bir eser yazılırken başvurulan kaynak
- İNFAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yürütüm
-
Birine sözünü geçirme
-
[isim]
Yürütüm
- EMRAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hastalıklar
-
[isim]
Hastalıklar
- BOĞAZ
-
-
[isim]
Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak
- "Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." (Ömer Seyfettin)
- "Birbiriyle boğaz boğaza gelen okul çocuklarını, Samet'in varlığı bugünlerde tek bir vücut gibi bir araya toplayabilirdi." (Halide Edip Adıvar)
- "Çocukluğumdan beri sık sık boğaz olurdum." (Burhan Felek)
- "Kediyi karşısında gördükçe yüreği titriyor, boğazı kuruyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm
- "Şişenin boğazı. Testinin boğazı."
- "Fazla imrendiriyorsun insanı, boğaz olacağız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İki dağ arasında dar geçit, derbent
- "Yol üzerindeki derbentleri ve boğazları işgal ederek ordunun başında bunları takip ediyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Yedirip içirme yükümü, iaşe
- "İşçilerin boğazı bizden olacak."
-
Yiyeceği içeceği sağlanan kimse
- "Hayat zor anne, kaç boğazız evde, ağabeyim hangi birimize yetişsin." (Ayşe Kulin)
-
Yeme içme
- "Boğazına düşkün."
-
İki kara arasındaki dar deniz
-
[isim]
Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak